KORKU SİYASETİ

Abone Ol

Demokrasilerde toplumun korkuları üzerine siyaset olmaz. Siyaset toplumun umutlarını, beklentilerini karşılamak için yapılır. Otoriter yönetimler toplumun korkularına hitap ederler. İktidarı kaybetmenin maliyeti üzerinden siyaset yaparlar. Biz gidersek… diye başlayan söylevlerle statükonun değişmesi halinde meydana gelecek felaketlerden bahsederler.

Geçen gün bir toplantıda benzer görüşleri Mehmet Ağar dile getirdi. Ağar, Emniyet bürokrasisinde önemli mevkilerde bulunmuş, İçişleri bakanlığı yapmış bir isim. İktidar partisinin parçalanması, oyunun azalması halinde darbe olabileceği uyarısında bulundu. Bu ifadeler -güvenlikçi psikolojisinden- kaynaklanan şeyler olsa dikkate almaz gülüp geçerdiniz. Ama o psikolojiden kaynaklanmıyor, iktidar uzun zamandır toplumu- korkular üzerinden- yönetmeye çalışıyor. Ağar’da bu mekanizmanın bir parçası olarak görevini yapıyor.

Darbeler, yeni siyasi partiler kurulmasının ürünü değil, tam aksine siyasi kanalların tıkanması, yeni fikirlere, partilere siyasetin kapanmasının sonucudur. Farklı düşünceler kendilerini ifade edecek kanallar buldukları müddetçe gayri meşru yollara sapmazlar. Bir parti oy kaybetmesin diye demokratik mücadele ve rekabet kanallarını tıkamak demokrasi dışı oluşum ve arzulara hizmet etmektir. Her yeni parti vatandaşın biriken öfkesini dağıtan bir kanal işlevi görür.  Dolayısıyla demokrasiye hizmet eder. Sayın Ağar yanılıyor, keşke uzun bürokratlık ve siyasetçilik hayatında milli menfaatlerimizi şahsi çıkarlarından ayırarak değerlendirebilme olgunluğuna erebilseydi. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı seçiminde tuttuğu yol ne kadar doğru idiyse bugün de tuttuğu yol o kadar doğrudur.

SUÇ ORTAKLARI DAYANIŞMASI

Siyasette de başka alanlarda da değişik dayanışma biçimleri vardır. Bir davaya, ülküye bağlanarak dayanışabilirsiniz. Çıkarlarınız sizi birileriyle dayanışma ve işbirliğine itebilir. Bir de suç ortakları dayanışması vardır. Hiç şüphesiz bu dayanışma biçimleri içinde en güçlüsü ve en uzun soluklu olanı bir davaya gönül vermenin getirdiği birlikteliktir. Kolay kolay sarsılmaz, karşılıksız olduğu içinde çıkar çatışmalarından etkilenmez. En zayıf dayanışma biçimi ise suç ortakları dayanışmasıdır. Birlikte suç işleyenler veya birbirinin suçuna tanık olanlar birbirlerini kollamak zorunda kalırlar. Bu tip dayanışmada gönüllülükten çok zorunluluk esastır. İfşa olma, cezalandırılma korkusu kişileri birbirine bağlar. Kişileri birbirine bağlayan korkudur. Ancak en zayıf dayanışma biçimi de budur. Çünkü küçük bir patlak her şeyin tuzla buz olmasına, bütün kirliliklerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu ilişki ağında kişi sadece kendisini korumakla iktifa etmez, ağın içinde olan diğerlerini de korumak zorunda kalır. Çünkü kendi geleceği sadece kendisine  değil, ötekilere de bağlıdır. Bir başka ifadeyle herkesin kaderi birbirine bağlanmıştır. Birinin düşmesi, tökezlemesi veya çözülmesi ötekilerin de bitmesi demektir. Onun için birbirlerini cansiperane korur, savunurlar. Bu tip dayanışmada en uzlaşmaz, en uzak görünenleri yanyana görebilirsiniz. Mevzilerini kaybetmemek için her şeyi yaparlar. Devleti veya demokrasiyi koruma iddiası ile ortaya çıktıklarında veya başka bir kutsalı savunur gibi göründüklerinde aslında kendilerini savunmaktadırlar. Oyuna gelmemek için, bu dayanışma biçimlerinin iyi anlaşılması gerekir. Her devlet, millet, birlik beraberlik diyen aslında devlet, millet, birlik, beraberlik demiyor. Tıpkı her Allah, Peygamber diyenin Allah’ı Peygamberi, dindarlığı değil, siyasi ve şahsi ikbalini kasddettiği gibi… Türk siyasetini bir de böyle okumakta fayda var.