Siyasetin çok belirsizleştiği ve çok taraflı tartışmaların olduğu dönemlerde sürpriz, her zaman “öngörülemeyen ihtimaldir”.
Türkiye’de siyasal görüşler içinde ağırlık merkezi ve çekim gücü oluşturan dört odak vardır.
Oylar bu dört odak etrafında kümeleşir.
Milliyetçiler, Siyasal Dindarlar, Sol-Sosyal Demokratlar ve Etnik Siyasiler.
Bugün bu görüşlerin Türkiye’de siyasi dağılımında ki resmini net olarak görmekteyiz.
Bu dört siyasi odağın en dağınık ve çok merkezli olduğu “eksantrik” ( fizik tanı mı olarak) görüntü sadece “milliyetçilere” aittir.
Etnisiteye dayalı “ayrılıkçı” siyasal görüş, tek parti halinde teşkilatlanmış, hedef ve strateji tartışması yaşamayan, içsel tutarlılığı en yüksek seviyede olan parti durumundadır.
HDP bu siyasal görüşün temsilcisidir.
CHP sol, sosyal demokrat görüşün ağırlık merkezinde en güçlü parti konumunda ve bu oyların çekim gücüne rakipsiz sahip. İçlerinde ki taktik ve stratejik tartışmalar bazen yoğunlaşsa da sol oyların ağrılık merkezini hiç bir zaman kaybetmiyor.
CHP’den kopan siyasilerin kurduğu partiler sol-sosyal demokrat oyları parçalayarak CHP’ye alternatif olmaktan çok çok uzaklar. Önümüzde ki dönemde de bu ihtimale yaklaşmayacakları görülüyor.
AK PARTİ, dindar siyasetçilerin ve din öncelikli siyasal görüşe sahip muhafazakar ve sağ seçmenin halen temsil edildiği parti konumunda.
AK PARTİ’den ayrılan iki parti DEVA ve GELECEK partileri henüz ağırlık merkezi oluşturacak ve AK PARTİ’yi bulunduğu merkezden uzaklaştıracak güç ve görüntüde değiller.
Aynı seçmen tabanında farklı ağırlık merkezi oluşturacak gücün çok uzağındalar.
Önümüzde ki seçimlere kadar böyle bir ihtimalin olabilmesi de ortaya koydukları heyecan yönüyle mümkün görülmüyor.
MHP, müktesebat açısından siyaset alanında Milliyetçilerin ağırlık merkezini oluşturmak üzere kurulmuş ve öncelikli olarak bu seçmen hedefi ile var olan bir parti.
Fakat son yirmi yılda bu siyasal alanın yani “milliyetçi” oy potansiyelinin tek olması gereken ağırlık merkezini kaybetmiş durumdadır.
Milliyetçi oylar ağırlık merkezi olarak dört farklı siyasi partiye bölünmüş; bir birinin tersine hareket ivmesi ile aynı oy potansiyelinden güç alan çarklar gibi hareket etmektedirler.
Ayrıca bu dört parti dışında ciddi bir potansiyele sahip, siyasi partilere mesafeli milliyetçi oyların varlığı da bilinen bir durum.
Bu dört siyasal oy merkezinin dağılımında ki yaklaşık oran ise şöyledir.
ETNİK AYRIMCI OY : %10
SOL-SOSYAL DEMONRAT OY: %30
SAĞ SİYASAL DİNDAR OY: %30
MİLLİYETÇİ OY: %30
Siyaset bilimi ve sosyolojik doğrularlar bu oy potansiyellerinin olağan üstü durumlar sonrası yapılan seçimlerde geçişkenlik gösterse de olağan dönemlerde tekrar stabil hale döndüğünü söylüyor.
İşte, %50+1 kuralı bu dört siyasal merkezin bir araya gelerek ittifaklar kurmasına sebeb oluyor.
Bu tabloda dengeyi bozacak ve/veya dengeyi sağlayacak tek oy potansiyeli “Milliyetçilerin”
oy potansiyelidir.
Çünkü tek odaklı bir ağırlık merkezine sahip değillerdir.Bağımsız olanlarla birlikte beş ciddi oy potansiyeline sahip konumdalar.
KILIÇDAROĞLU CHP’nin %30 luk oy potansiyeli ile ihtiyaç olan %51 oya ilave %21 oyu hangi merkezden alacaktır?
HDP’nin oyu bu oranı tamamlamaya yetmiyor. En az %11-12 oya daha ihtiyaç var.
Bu durumda KILIÇDAROĞLU eğer MİLLİYETÇİ bir adayı kendi partisinin içinden göstermez ise durumun çok kritik olduğunu elbette görüyordur.
İYİ PARTİNİN merkez kadroları ile seçmen kitlesinin HDP ile aynı sandıkta birleşmeyi istemediği açıkça ifade ediliyor.
KILIÇDAROĞLU bu seçimi kaybetmesi halinde siyasi hayatının biteceğini öngörmüyor olamaz.
Bunu bildiği için de kendisi dahil konuşulan adaylar ile top çevirmeye ve esas adayını gizlemeye tahminim odur ki devam ediyor.
Son olarak İzmir’de parti içi yaptığı toplantıda “benimle misiniz?” ifadesi kendi adaylığını kabul etmeleri için değil, sürpriz göstereceği adaya inanmaları içindi sanırım.
Bu adayı İYİ PARTİ biliyor mu derseniz?..
Bence o da bilmiyor. Son anda öğrenecek.
Ve kımıldayacak ve itiraz edecek bir gücüde olamayacak.
Çünkü İYİ PARTİ Meral hanımın aday olmaması fedakarlığını, CHP’ye karşı iki rezervle ödetmek istiyor. Birincisi Kılıçdaroğlu aday olmamalı ikincisi Milliyetçilerin rahatlıkla oy verebileceği kazanacak bir aday olmalı.
KILIÇDAROĞLU bu talebi iyi okuduğu için onlarında itiraz edemeyeceği bir ismi açıklayacak.
Bir çok denge ve güç merkezlerinin “devlet” gerçeğini de düşünerek hareket ettiğini ve siyasi partiler üzerinde en kritik anlarda müdahale de bulunduklarını da unutmamak lazım.
KILIÇDAROĞLU öngörülebilenleri tartıştırarak olmazları gösteriyor ve sahayı temizliyor.
İYi PARTİYİ’de sadece kendisine ve Ekmelettin benzerine karşı bir tavra odaklattırıyor.
İşte bence ters köşeyi bu noktada planlıyor.
Türkiye’nin siyaset dengelerinin ortak aklı bir “dünya savaşı” potansiyeli taşıyan, “bölgesel savaş” gerginlik ve tehditlerini tesadüflere ve siyasi maceralara bırakacak kadar tecrübesiz değil.
“Vasat Akıllı Devlet” dediysekte bu ilk iddiamızdan bu yana sekiz yıl geçti. Elbet saha en iyi öğretmen oldu. Tecrübenin yanında akılda bir seviyeye elbet ulaşmıştır.
Biz Türk Milliyetçilerinin durumuna gelince.
Hiç tereddütüm yok!..
2023 iktidarı Milliyetçilerin paydaş ve etkin olacağı bir seçim olacaktır.
HDP kesinlikle belirleyici olmayacak ve sahneden düşecektir.
Kılıçdaroğlunun çıkaracağı aday Türk Milliyetçilerinin tek odağının İYİ PARTİ olmadığını elbet bilecektir.
Ve % 50+1 için değil %60-65 oy potansiyelini hedefleyecektir.
Türk Milliyetçilerinin çıkaracağına inandığım aday ise seçimin kesin kazananını belirleyecek ve yürütmede Milliyetçi kadroların çok merkezli siyasi dağılımını sağlayarak kadro israfını önleyecektir.
Ve sonuçta bunu sağlayacak akla da, potansiyele de sahibiz.
“Öngörülemeyenler” üzerine yoğunlaşırsak süprizlerde şok yaşamayız.
Hakkı Şafak Ses