Yeşilçam’ın çocuksu, güler yüzlü, samimi, içten, naif yıldızı Fatma Karanfil ebediyete göçtü. Göçüyle birlikte zihinlerden silinmeyen çocuksu şirin mi şirin bir genç kız yüzü bıraktı. 1952 doğumlu Fatma Karanfil Ses dergisinin yarışmasına girdiğinde henüz on altı yaşında lise öğrencisidir. Ses yarışmasında finale kalıp üçüncü olmuştur. Finale kalanlar arasında Ülkü Özen, Seyyal Taner, Piraye Uzun gibi vamp kadın rollerinde oynayan yıldızlar vardır. Hatta bunlar arasında artı on sekiz filmlerinde oynayanlar olmuştur. Ama Karanfil sinemanın bozulmaya başladığı yıllarda yolunu ayırmıştır.
1968’den 2024 kadar seksen film ve dizide oynamış. 1972’den sonra otuz yıl sinemaya ara vermiş. Sinematografisinde 1972’den 2002 kadarki dönemde film çevirdiği görülmüyor. Bu yıllarda televizyonlarda mecmualarda, magazin haberlerinde onu görmüyoruz. 2002’den itibaren yeniden sinema ve televizyona dönüyor, dizilerde oynaya başlıyor. Henüz lise öğrencisi iken Öztürk Serengil’e “ben artist olacağım” diyen bu genç kız 1968’de girdiği yarışmada bu amacına ulaşıyor. 1968 ile 1972 arasında 46 film de oynamış ve tam otuz yıl sinemaya ara vermiş. Yurt dışına gitmiş. Aradan otuz yıl geçince yeniden sinema aşkı depreşmiş olmalı ki dizilerde oynamaya başlamış. Bu defa o güler yüzlü, naif, çıtı pıtı kızın yerini olgun, orta yaşlı bir kadın almış. Çocuklar Duymasın’da oynamış. Aşkı Memnu’daki Şayeste’nin Fatma Karanfil olduğunu acaba kaç kişi biliyordu. Şahsen merak edip dizinin künyesine bakmasaydım, Şayeste’nin Fatma Karanfil olduğuna bilemezdim. Çünkü Fatma Karanfil zihnimde hep çocuksu, güzel, sempatik şirin bir genç kız olarak kalmıştı. Belki dikkat etmedim belki de 1970’li yıllarda çocukken seyrettiğim Keloğlan Aramızda filmindeki rolüyle zihnime genç kızlık haliyle sabitlemiştim. Zira bazı Yeşilçam yıldızlarını canlandırdıkları karakterlerle hatırlıyorum. Mesela Türkan Şoray benim için Vesikalı Yarim’deki Sabiha’dır. Sema Özcan Sevmek Zamanı’ndaki Meral’dir. Selda Alkor Senede Bir Gün’deki Nazlı’dır… roman kahramanlarını da böyle hatırlarım. Unutamadığım her bir roman kahramanın bir özelliği vardır. Bazen bir yan kahraman benim için baş kahraman olmuştur.
Keloğlan Aramızda filminde kendimi hiçbir zaman Keloğlan yerine koymadın ama filmdeki Fatma’yı nedense çok sevmiştim. Çocuksu duygularla âşık olmuştum belki de. Bunun Freudyen bir açıklaması var mıdır bilemiyorum ama Ahmet Muhip Dranıs’ın Fahriye Abla şiirinde belki bu duygumun bir yeri olabilir, diye düşünüyorum. Belki de Keloğlan’a yakıştıramamıştım bu çocuksu, naif, şirin, güzel kızı…
Keloğlan serisinin önceki filmlerinde köyden şehre giden Keloğlan anlatılır. Klasik zamanlardaki Keloğlan’dır. Bu Keloğlan Padişahın kızına taliplidir. Hatta kızı almak için birçok maceradan/yarışmalardan geçer ve köylü kurnazlığıyla bütün engelleri aşar, yarışmayı kazanır. Örneğin kendisinden güçlü bir pehlivanla güreşirken kendisini güreşçi olarak hazırlamaz, kolaycılığa kaçar ve onu gıdıklayarak yener. Tıpkı insanlarımız gibi kısa yoldan kazanmayı seçer. Keloğlan karakterini Türk muhayyilesi mi yaratmıştır yoksa Keloğlan denilen kahraman topluma böyle bir rol model olmuştur bilemiyorum. Keloğlan’ın saf Anadolu çocuğu yanında bir de kurnazlığı vardır. Keloğlan Aramızda filminde Keloğlan’ın şehirde gözü açılır. Artık İstanbul’da ve modern zamanlardadır. Keloğlan saray entrikalarını tesadüfen çözer yahut kurnazlığıyla üstesinden gelir. Bugün kaybettiğimiz doğruluk ve dürüstlük Keloğlan’ın şiarıdır. Bizim köylümüzün de geçmişte şiarı doğruluk ve dürüstlük değil miydi? Ancak modern hayat onu yok etti. İnsanı bozdu. İnsan çürüttü. Keloğlan filminde bugün seyredilmeye değer bir şey varsa eğer işte o doğruluk, saflık, sevimli kurnazlık ve dürüstlüktür. Yoksa o filmlerin sanatsal boyutu, oyuncularının büyüklüğü değildir. Zira Keloğlan’ı oynayan Rüştü Asyalı bugün unutulmuş, Fatma Karanfil ise vefatıyla ancak hatırlanmıştır.
Keloğlan tıpkı bugünkü bizim köylüler gibi gözü yükseklerdedir. Çıtayı yüksek tutar ve kazanır. Şehrin dilini çabuk çözer. Ve oyunu kuralına göre oynar. Ancak Keloğlan şehirde kazanır; sevdiği kızı alır, imkanlar önüne serilir. Gözden kaçan bir şey varsa eğer o da Keloğlan eski Keloğlan değildir. Şehir onun gözünü açmıştır. Köyden İstanbul’a gelmesine karşın kenardan bir kıza talipli olmaz, saraydaki padişahın kızını gözüne kestirir. Olacaksa büyük olmalı, yüce olmalı, güzel olmalı… Tıpkı bugünkü bizim köylülerimizin şehirdeki yükselişi gibi… Gerçekte Keloğlan hikayeleriyle büyüyen köylülerimiz kurnazlık yapmayacak da ne yapacak? Nihat Genç’in dediği gibi tarihimiz köylülük tarihidir. Cumhuriyet tarihi de onun bir devamı… Keloğlan şehirde kazandığı zaferi köye dönüşte ağasına göstermek ister. Çünkü fakirlik, yoksulluk, ezilmişlik duygusunu ancak şehirde aşabilmiştir. Bunu göstermek için de köye ağasının yanına gidip kazanımlarını gösterir. Tıpkı bugünkü marabaların siyasete soyunup ağalarına güçlü ve seçkin olduklarını göstermek istemeleri gibi! Keloğlan Anadolu halkının hem ezilmişliği hem kurnazlığı, hem kompleksi hem de özgüvenidir!
Fatma Karafil’i anlatırken Keloğlan’ı görmezden gelmek olmazdı. Çünkü o oynadığı roller içinde en çok Keloğlan’ın Fatma’sı olarak sivrilmiştir. Bugün ölümü dolayısıyla onu ananlar hep Fatma rolüyle andılar. Çünkü o çocuksu, şirin ve naif güzelliğiyle bu toprakların kızı! Yerli. Keloğlan Aramızda filminde Ülkü Özen de oynamıştır. Ancak Ülkü Özen Avrupai şımarık İstanbul kızını temsil ederken Fatma Karanfil değerlerine sahip çıkan yerli kızı temsil etmiştir…
Sonuç olarak Yeşilçam’ın unutulan ve unutulmayan yüzleri vardır. Unutulmayan yüzleri her yerde karşımıza çıkar yahut özellikle karşımıza çıkartılır. Bunlar sönmeyen yıldızlardır. Bir de unutulan yüzleri vardır. Bir şimşek çakması gibi bir anda görünüp kaybolurlar. Bunların sonları da pek iyi olmaz. Ya bir kaldırım kenarında can verirken ya darülacezede yalnızlığa gömülürken ya da öldüklerinde hatırlanırlar. Tıpkı Fatma Karanfil gibi. Fatma Karanfil 70’lerde kalmış bir yıldız. Onu 2002’den sonra oynadığı film ve diziler dahi yeniden hatırlanmasını sağlayamadı. Çünkü zihinlere kazındığı güzelim güleç yüzünün yerini artık zamanın acımasızlığına bırakmış gülmeyen bir çehre almıştı. O çehrede o genç kızın güleç yüzünün saklı olduğunu ancak Keloğlan filmlerini izleyenler görebilir... Ruhu şad olsun!