ABD, AB, İsrail, İran , Rusya vs. hangi güç planlayıp istese ve desteklese bile böyle bir zehirli hançer Türkiye Cumhuriyeti’nin sırtına saplanamayacaktır.
Türk milliyetçilerinin kafasını karmakarışık yapan saçma sapan 5.kol emperyal propagandalarına ve sebep oldukları algılara artık bir son verelim.
“İş bitmiş, zaten devlet fiili olarak kurulmuş, ABD-İsrail kararını vermiş, içeride siyasi iktidar da kabul etmiş, kamuoyunu oyalayarak alıştırıyormuş, yok BOP adım adım zaten planlandığı gibi gidiyormuş, ABD donanmasını Akdeniz’e ve Basra’ya boşuna mı yığmış.” daha binlerce bomboş balonları şişirip şişirip sosyal medyada sürekli uçurup duruyorlar.
ABD ile savaşı göze alamazmışız !
Maşallah eline kalemi alan stratejist allame kesiliyor !
Bir de bu iddialarını akli, gerçekçi ve millî menfaatlarımızın gereği için yapılmasının doğru olacağını süslü laflarla anlatmaya çalışıyorlar.
Evet doğru. adamlar bu hedef için tam 40 yıldır -içerideki lobileri ve satılık hainleri ile birlikte- uğraşıyorlar.
Plan üzerine plan yapıyorlar.
Sovyetlerin dağılması ile birlikte 1990- 2016 arası bu amaçları için “Türk devlet aklına” operasyon üstüne operasyon düzenlediler.
Bir yumuşayıp bir sertleştiler. Her yumuşama ve “Türkiye bizim için önemli”, “Türkiye’den vazgeçmeyi düşünmüyoruz.” sözleri ile sahte göz kırpmalar yaptılar.
Maalesef NATO döneminde alıştığı ya da alıştırıldığı gibi kurumsal “vasat devlet aklı” tamam dediği için Türkiye her havuç gösterildiğinde tuzağa düştü !
Sovyetlerin dağılması ile birlikte 1990-1999 yılları arası devletin güvenlik bürokrasinin zihnini şaşkına çeviren ve akli devrelerini yakan seri cinayetler birbiri ardına işlendi.
Sivil siyaset NATO iş birliği adı altında “istenileni yap keyfine bak” konforlu döneminin bittiğini bir türlü anlayamadı.
Bu seri cinayetlerin bazılarını hatırlayalım.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis,
Emekli Korgeneral Hulusi Sayın,
Emekli MİT Müsteşarı Orgeneral Adnan Ersöz,
MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas,
Bu cinayetleri ABD’nin NATO Gladio aparatı olan güya Marksist DEV-SOL çetesi işledi.
Gazeteci Çetin Emeç, Uğur Mumcu,
Akademisyenler, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı.
İş adamları Üzeyir Garih, Özdemir Sabancı.
Aslında, gazetecilere, üniversitelere ve iş dünyasına ayar veren cinayetlerdi bunlar.
Liste oldukça uzun. Birgün bir başka yazımızda konuyu daha ayrıntılı olarak yazarız nasip olursa.
Ama şu nokta çok önemli. Bu cinayetler işlenirken sokak sakin ve sokakta toplumsal bir gerilim, ideolojik bir çatışma yoktu.
Sadece bölücü terör örgütü PKK vardı.
Ve bu ihanet çetesi de en kanlı eylemlerini bu dönemde gerçekleştirdi.
Susurluk ve 28 Şubat da bu dönemin köşe taşları oldu.
Gelecek için planlanan iç siyasetin yeniden yapılanmasının en önemli adımlarından ve olaylarından birisi de Alparslan Türkeş’in bu dönemde şüpheli ölümüdür..
Gösterilen havuçlara tekrar dönelim.
Terörist başı veriliyor ve 57. hükümetin kurulması sağlanıyor.DSP-MHP-ANAP koalisyonu. Kısa adı ANASOL-M.
Devlet güvenlik bürokrasisi zaten abondone hâlde. Anlamlandıramadığı seri cinayetlerin şokunu yaşıyor. Hedefin direkt kendisi olduğunun hâlâ ayırdında değil.
Sovyetler sonrası yeni dünya düzeninin nasıl şekilleneceğini anlamaya çalışıyor.
Devlet aklı, “İşler düzelecek galiba” diyerek hızla ABD-AB projeleri için bilerek ya da bilmeyerek çalışacak olan 57. Hükümetin kurulmasının önünü açıyor ve oluşturulan birlikteliğin sosyolojik çarpıklığına ve de içsel uyum biçimine bile bakmadan tamam diyor.
Ardından sermaye, liberal güçler ve bürokrasi açık desteklerini gösteriyor.
Tabii basın da peşlerinden alkış tutuyor.
Biliyorsunuz bu hükümet dönemi Türkiye’nin iflası öncesi Derviş’in gelmesi ve Derviş'in eline yürütmenin ve yasamanın iplerinin teslimi ve meşhur Derviş yasaları ile sonlandı. Tütün ve şeker pancarı ekiminden birçok yerde vazgeçmek ve de sınırlamak dahil, İkiz Yasalar ve AHİM kararları ile emperyalizmin pençesinin ciğerimize geçirildiği ve tam olarak emperyal dünyaya eklemlendiğimiz bir dönemi yaşadık.
AK Partinin iktidar yolları da bu hükümet döneminde döşendi.
Sonra ipi aniden çektiler. 57. Hükümet ne olduğunu anlamadan darmadağın oldu.
Bu sefer AK Partiyi, ABD kırmızı halılarla karşıladı. AB’ye alınma havuçları kamuoyunun önüne servis edildi.
Vasat Devlet aklı ve 1990-1999 arası seri cinayetlerle terbiye edilen sermaye, üniversite ve basın kabus bitiyor, ABD ve AB ile eski mutlu mesut günlere (!) dönüyoruz diye iştahla hemen bu havuçların peşine düştüler.
AK Parti ve Erdoğan artık kurtarıcıları idi.
Ne siyasal İslam ne cumhuriyet ne de laiklik üniter devletin koruyucusu “devletin kurumlarının” akıllarına bile gelmedi.
Tabii bu arada ABD ve AB'nin 5. kol etki ajanları ve iş birlikçileri de bu üniter devleti bitirecek dönemin yelkenine rüzgâr oldular.
FETÖ, devletin kurumsal yapılarını kanserli bir ur gibi bu dönemde sardı.
NATO döneminde işlerine yaradığı için özenle korunan üniter Türkiye’nin en önemli 5 kurumu, “vesayetten” kurtulma havucu ile bu sefer NATO’nun hedefi oldu:
Ordu, yargı, üniversite, basın ve partiler (özellikle CHP ve MHP) !
Özetle ABD’nin ve AB’nin emperyal ve Türkiye’yi hedef alan planlarını biliyoruz ve tarihi seyri içinde son 30 yılını da yaptıklarını da dikkatle takip ediyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de elbet bu arşive sahip ve artık ABD’nin ve AB’nin hedefini ve gerçek niyetlerini biliyordur.
En son yaşadığımız 15 Temmuz belası herkes için bu emperyal saldırının resmini daha da netleştirdi.
Şimdi artık aldanacak havuç da kalmadı.
Havuçlara aldanacak bir devlet aklı da kalmamalı.
NATO döneminden kalan “ABD-Batı” olmadan yapamayız, onlarla çatışarak olmaz, anlaşalım diyen “güvenlik bürokrasisinde” eski dönemden kalan bir azınlık akıl varsa ve bir şekilde iktidarın siyasi gücünü ikna eder güç birliği yaparlar ve etkili olurlarsa başımız belada demektir.
Suriye’de ABD, İsrail ve AB destekli bir “terör devletinin” ister bağımsız isterse federe özerk olarak bölücü Kürtçü çetelerce kurulmasının, Türkiye’nin bütünlüğüne yönelik nasıl bir tehdit olduğunu bilmeyecek bir güvenlik bürokrasisinin varlığını kabul edersek eğer o zaman Türk milliyetçilerinin aslında Türklerin yapması gereken tek şey kalır.
O da Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde birinci vazife olarak verdiği görev için örgütlenip harekete geçmek !
İktidara muhalefet olsun diye sadece laf yetiştirmenin , bağırıp çağırmanın zamanının çoktan geçmiş olduğunu kabul etmemiz gerekir.
Siyasi iktidarın yaptıklarına ve söylediklerine bakarak Türkiye Cumhuriyeti’nin “kurumsal kolektif devlet aklının” âciziyet, gaflet ve ihanet içinde olduğuna inanan Türk milliyetçisi arkadaşlar eğer gerçekten buna inanıyorlarsa “Türk Devleti” sizlerin zihninde zaten yıkılmış demektir.
Siyasi muhalefet çizgisinin sınırları ile devletimizin kurumsal kimliğinin ve aklının kalmadığı ya da emperyal maşalara tümüyle teslim olduğu kabulünün sınırlarını birbirlerine karıştırmamamız gerekir.
Son 35 yılda uğradığımız saldırı ve ihanetler ile devlet aklının ve siyasi iktidarların birlikte olduğu ve birlikte karar aldığı yanlış, hatalı ve basiretsiz dönemleri, hepimizi üzen ve hepimizin de bildiği söylemleri ve yapılanları ve sebep oldukları yıkım ve tahribatı elbette unutmayacağız !
Hiçbirini vicdanlarımızda ibra etmedik ve etmeyeceğiz !
Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tümüyle tasfiye edildiğine ve edileceğine inanmak bir Türk milliyetçisi için zuldür ve kendi varlığını inkârdır.
Mevcut siyasi iktidarın dün sebep olduğu ve yaptığı yanlış ve de bir- çok ihanetin kapısını açan ABD-AB- Siyasi İslam ittifakı ile 2016 yılına kadar yapılanları ve FETÖ ihanetinin siyasetçi ayağının bugüne kadar kılına dokunulmadığını da elbet unutmayacağız.
ABD’nin kurduğu ve desteklediği sayıları 70-100 bin olduğu söylenen ( Bu sayıların da tam doğru olduğuna inanmıyorum ya.)
silahlı çetenin tamamına yakın çoğunluğunu Türkiye vatandaşı “bölücü Kürtçüler” oluşturuyor.
Akrabaları ve siyasi birliktelik içinde gönül ve eylem birliği içinde oldukları Kürtler, Türkiye’nin hemen her vilayetinde yerleşik olarak bulunmakta ve yaşamaktadırlar.
Suriye, Irak ve İran’da yaşayan Kürt nüfus ile Türkiye’de yaşayan Kürt nüfusun sosyolojisi çok farklıdır. Eğitimleri, ekonomik durumları ve yaşadıkları devlette sahip oldukları mevki, makam ve ticari güç ve özgürlükleri de çok farklıdır.
Irak, İran ve Suriye Kürtlerinin ki bunların da birbirleri ile sosyolojik olarak bir ve anlaşabilir olduklarını düşünmek doğru olmaz, kendi yaşadıkları ülkelerde o ülkelerin toprak bütünlüğü içinde “özerk, federal” yapıya sahip olmaları Türkiye için kısa dönemde bir tehdit oluşturmaz.
Fakat Türk Devleti’nin 40 yıldır mücadele ettiği Türkiye’de yerleşik bölücü Kürtlerin önderi olduğu KCK (PKK-PYD) terör çetesinin sınırımızın hemen yanında bir devlet (!) kurması bambaşka bir olay ve de Türkiye için vatan ve millet bütünlüğünü hedef alan kesin bir tehdittir.
Bu durumu kabul tek kelime ile ihanettir.
Türk milleti özelinde Türkler, henüz Sn. Bahçeli’nin açıklamaları dahil, Kayyum ve DEM ile PKK’nın silahlı terörden vazgeçip geçmeyeceklerini ve gelişen olayları anlamaya çalışıyor.
PKK ile PYD’nin varlığını ve Suriye’de ABD destekli terör devletinin kurulmasına göz yumulup yumulmayacağını izliyor.
Çünkü Türkler, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını ve vatan bütünlüğünü emanet ettikleri hükümetinin ve ordusunun söylemlerinden ve duruşundan henüz tam tedirgin değil.
Fakat eğer Sn. Bahçeli’nin APO için istedikleri ve KCK’sız, PYD’siz, Suriye’siz sadece PKK’nın teslim olmasını ve DEM’in teröre karşı olmasını yeterli görerek alınacak siyasi kararlar ile atılacak adımlar Türkiye’de bölücü terör odaklarını ve siyasilerini rahatlatacak olursa ve bu adımlara iktidar ve güvenlik bürokrasisi de “önceki havuçlar” gibi inanır kendi konumsal çıkarları için evet derlerse işte o zaman Türkiye'de KÜRT sorunu mu, yoksa TÜRK sorunu mu var dünya alem görür !
Türk milletinin sesi yükselince onun önüne polisini, ordusunu ve savcılarını koyarak emperyalistlerin istediği ve özlediği ortamları ve “Kürtçülerin” bir kenarda kıs kıs güldüğü günleri görmeyiz inşallah.
Sn. Bahçeli gelecek haftaki Meclis Grup konuşmasında sadece Türk milletini düşündüren değil ABD ve AB’yi de düşündürecek ve endişeye düşürecek
“ bölücü terör “ tehdidinin Suriye’deki unsurlarını ve KCK’yı da kapsayacak bir açıklama ile konuyu netleştirmeli.
Unutulmasın terörist Apo aynı zamanda KCK’nın da ( Kürdistan Topluluklar Birliği ) başıdır. Yani Türkiye, Suriye, Irak ve İran’daki Kürtlerin hepsini içine alan ve terörü önceleyen siyasi bir örgütlenmenin adıdır KCK.
Önemli olan “Dünyayı karşınıza almak değil, Türk milletini karşınıza almamaktır.”
Hakkı Şafak SES