Kazancı Bedih Yoluğ Usta

Abone Ol

Kazancı Bedih Yoluğ Ustayı rahmetle anıyoruz...

GÜL RUHSARINIZI GONCA-İ ZİBAYA DEĞİŞMEM

Bedih Yoluğa ya da musikişinas dostlarının verdikleri sıfatla; Pir...

Beni büyüleyen sesin sahibinin kim olduğunu, yükümü toptancı haline indirdikten birkaç saat sonra amcamdan öğrenmiştim.

“Akpıyarda bağı var, Dalyanlardan cülhacı Halil ustayı hatırlarsın, onun oğlu... Evleri bizim eski mahelledeydi. Hekimdede’den bilmen lazım. O da benim gibi cülhacı, ama şimdi kazancılık yapıyor diye biliyorum. Bir ara belediyede çalışmıştı” demiş; sesinden çok cümbüşteki ustalığından söz etmişti Amcam.

Yaklaşık 30 yıl kadar sonra, o gece gördüklerimi anlatmak fırsatı buldum Bedih Yoluğ  ustaya.   

Ne evet dedi, ne hayır diyebildi. Ağzımdan iradem dışında çıkan “aşık” sıfatının altında ezilmişti sanki. Suç işlemiş çekingen çocuklar gibi başını öne eğdi,

Akpıyar’da bağımız vardı...” diye mırıldandı sadece.   

Daha sonraları, Meslek icabı birkaç kez; Urfa’ da, Birecik’te ve İstanbul’da bir televizyon stüdyosunda bir arada bulunduk.

Sazını dinledim defalarca.

Sesini dinledim defalarca.

Ve son olarak 1996’nın 14-15 Mayıs’ında Urfa-Birecik’te Kelaynak Festivali’nde görüştük.

14 Mayıs gecesi ve neredeyse sabaha kadar, Fırat kenarında bir tesiste sıra gecesi geleneğini dramatize etmeye çalıştık birlikte.

Biz yaklaşık 25 kw ışığın altında ve kamera arkasında en güzel görüntüleri yakalamaya ve en net sesi kaydetmeye çalışırken, Bedih usta ile sıra arkadaşları:  

Fırat kenarının ince dumanı

Dağlara yayılır seher zamanı

Ben o yardan kestim artık gümanı

Bülbül bülbül"

Türküsüyle başladıkları meşk gecesini, Kani’den, Lütfi’den, Füzuli ve Abdi’den gazellerin arasına serpiştirdikleri en duygulu şehir türküleriyle süslediler. Bedih Usta, bulunduğu musiki meclisinin, Yaşar Nezihe  hanımın:

Gül ruhsarınızı gonca-i zibaya değişmem

Endamı dîlâranızı tubaya değişmem.

Virane nişin olsam, emin ol ki seninle

Ben meskenimi tarımı balaya değişmem.

Tenha gecelerde beni eyler müteselli,

Baykuş sesini bülbülü şeydaya değişmem.

Peymane'i sem nûş ederim saki-i gamdan

Bir katresini bir dolu sahbâya değişmem.

Sen naz ile gözler süzüp ettikçe tebessüm

Bir handeni vallahi bu dünyaya değişmem

Ve/veya:

Mecnun isen ey dil sana Leylâ, mı bulunmaz

Bu goncaya bir bülbül-ü şeydâ mı bulunmaz

Sun şerrbet-i lâl-i lebin ağyara vefasız,

Saki mi bulunmaz bana, sahbâ mı bulumaz

Arz etimiyorum âleme âlâmı derunum,

Yoksa bana bir mahremi sevda mı bulunmaz

Bir sen misin âlemde tabîb, illet-i aşka,

Teşhisi dile başka etibba mı bulunmaz

Al aşkını, ver gönlümü Allah için olsun

Dil vermek için dilberi rânâ mı bulunmaz

Mes’ud edecek kimse seni yoksa Nezihe

Meşgul edecek bir sürü hulya mı bulunmaz

Gazellerinden en az birini okumadan dağılması görülmüş şey midir?

Bedih Usta  okuduğu gazel ve türkülerin dışında tek kelime etmedi o gece.

Nuri Sesigüzel’in ısrarlı sorularına ise, “evet, hayır, yok, öyle, doğru” gibi kelimelerle cevap verdi sürekli. Belli ki konuşmayı pek sevmiyordu.

Program arasında yanına oturdum; halini ahvalini sormak, biraz dertleşmek için.

Marifet iltifata tabidir özdeyişinden hareketle, kısa cümlelerle duygularımı anlattığımda, kabahat işlemiş çocuklar gibi başını öne eğmesi, ateşte kızarmış demir basılmış gibi yüreğimi dağladı.

Tevazuun böylesi ve bu kadarı Bedih ustayı daha da büyüttü gözümde.

Tanıdığım tek kliplik şarkıcı ve türkücüleri düşününce, daha bir saygı duydum.

İstediğim bir eser olup olmadığını sordu.  Bir türkü ve bir gazel, dedim. Mıkim Tahir’in  "Araban Gazel" olarak ünlenen ve,

Hüsnün senin ey dilber-i nadide kamer mi?

Huri misin ey afeti can yoksa beşer mi?”

Beyti ile başlayan gazelini okursa beni mutlu edeceğini söyledim.   

Başım gözüm üstüne hocam” dedi, başı gözü var olası Bedih Usta.

Çekimlere başlar başlamaz isteğimi yerine getirmekle kalmadı, yine çok sevdiğimi söylediğim:

“Ben bir Yakup idim kendi halimde”

Mısraı ile başlayan ilahiyi okudu sıra gecesini canlandıran saz ve ses ustalarıyla.

15 Mayıs gecesi, Fırat kenarına kurulan sahnede göz yaşları içinde okuduğu, Türk şiirinin çağlayanı Fuzuli’nin: 

Öyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir

Men kimem, saki olan kimdir,mey-i sehba nedir

Beyti ile başlayan gazeline, İstanbul’a dönünce arşiv görüntüleriyle nahif bir klip hazırlayıp gönderdim kendisine.

Ve zaman su gibi aktı.

Dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar ve yıllar vefasız çıktılar her zaman olduğu gibi. Her insana yaptıkları gibi, Bedih ustayı da hiç beklenmedik bir zamanda ve şekilde yalnız bıraktılar.   

*

19 Ocak 2004’te kara haberi geldi;

Kazancı Bedih sizlere ömür” dedi telefonun öbür ucundaki ses. “Dün gece... Hanımıyla birlikte, katalitik sobadan sızan gazdan zehirlenmişler” diye ekledi.   

O gece ekranlarda; Mahsun Kırmızıgül ile düet yaptığı; “Nemrudun kızı, yandırdı bizi” türküsünün klibini ıslak gözlerle izledikten sonra;

Nemrudun kızı değil, sobanın gazı öldürdü”  diye birer birer döküldü kelimeler dudaklarımdan.