Seçim bitti, bundan sonra hızla ülkenin biriken problemlerine yönelmek lazım. Kim kazandı kim kaybetti tartışmaları yersizdir. Partilerin hepsi de bu ülkenin partileridir. Hepsi de meri yasalara göre kurulmuşlardır. Ve hepsinin ülkeyi yönetme hakkı vardır.
Her türlü sonuç bu milletin oylarıyla alınan bir sonuçtur. Millet iradesine saygı esas olduğuna göre herkesin ortaya çıkan tabloya saygı göstermesi gerekir. Özellikle İstanbul ile ilgili spekülasyonlar derhal bitirilmeli, yasa ve ahlakdışı yollara başvurulmamalıdır. Meseleyi bu noktaya getiren Anadolu Ajansının akıl almaz tavrıdır. Kaptı kaçtı yayıncılığının faturası AK Partiye kesilmiş, bundan önceki seçim sonuçlarını bile tartışılır hale getirmiştir.
Partiler, organları vasıtasıyla ile muhasebelerini yapacaklardır. Lakin hepimizin ortaya çıkan sonuçlar üzerinde düşüncelerimizi söyleme hakkımız vardır.
Hiç bir dönemde seçim süreçleri bu kadar sert, bu kadar kırıcı olmadı. Oysa AK parti demokrat, kucaklayıcı, topluma umut veren siyaseti ile daha önceki seçimleri kazanmıştı. O dilden uzaklaştıkça milletten de uzaklaştı. Kalemini satır gibi kullanan sözde taraftar yazarlar yüzünden AK Partinin ruhu mesabesinde olan bir çok kaliteli isim partiden uzaklaştı. Partiye hizmet adı altında ha bire bu partide önemli mevkilerde bulunmuş insanları vurdular. Bu kisve altında AK Partiyi kuranlar hedef alındı. Bu ayarı olmayan tutum yeni parti kurmak isteyenlerin meşruiyet zemini oldu.
Siyasetin artık şu ayrıştırıcı, itibarsızlaştırıcı dili bırakması lazım. Koca bir seçim boyunca tek bir proje duymadık. Beka, HDP, Kandil lafları arasında bir seçim geçirdik. Ne oldu, Ankara veya İstanbul'u CHP kazandı diye memleket mi battı? Muhalefeti kriminalize edici her suçlama Türkiye'yi demokrasiden uzaklaştırır. Çünkü böyle bir iddia ters bir okumayla bizden başka kimsenin siyaset yapmaya, ülke yönetmeye hakkı yoktur demektir. Halbuki demokrasinin olmazsa olmazlarından biri çoğulculuktur, muhalefetin varlığıdır. Denetleyen, pozitif bir muhalefet iktidarı diri tutar, demokrasiyi güçlendirir, farklı düşünenleri rahatlatır, netice olarak demokratik kanalların herkes ve her görüş için açık olduğunu gösterir. Bu da siyaset dışı yollara gitmek isteyenlerin önünü tıkar. Onlara bir meşruiyet zemini vermez.
Seçim akşamı yaşananlar hukukun üstünlüğünün ne kadar elzem ve gerekli olduğunu gösteriyor. İl, ilçe seçim kurulları yapılan itirazları değerlendirirken açıkça tarafsız davranmadılar. Hukukun üstün olduğu ülkelerde yargı herkese aynı tarafsızlıkla yaklaşır. Aynı mahiyette itirazlara farklı farklı kararlar verirseniz ortada yargı değil, devlet kalmaz. Partilerin yargısı olmaz, milletin yargısı olur. Bu çerçevede hareket etmeyen ülkeye kötülük etmiş olur. İşte kuvvetler ayrılığı bunun için gereklidir.
Devlete sahip çıkmak hepimizin görevi. Bunun yolu da halka ayırım yapmadan sahip çıkmaktır. Hizmette ayırım yapmamaktır.Adaletsizlik er geç sahibini vurur. Bazı belediye başkanlarının oy vermeyen kesimlere yönelik sözleri tam bir skandaldır. Ne demek oy vermeyenlere hizmet etmeyeceğim demek. Oy vermeyenler bu ülkenin vatandaşı değil mi? Şurayı burayı niye kaybettik diyenler, bu ayrıştırıcı dile dikkat etmeli. Alınan sonuçların en önemli nedeni budur. Seçim bitti, şu İstanbul hazımsızlığı da bir tarafa bırakılıp gerçek gündeme dönülmelidir. Çünkü Türkiye'nin kaybedecek bir saniyesi bile yoktur.