Kara saat: 04.17

Bu sadece bir deprem değil, dünya tarihinin en büyük felaketlerinden biridir. Ve bu yıkımdan binlerce insanımız hazırlıksız inim inim inleyerek ölüme gitti

Abone Ol

Tarih 6 Subat 2023. Dışarıda yağmur yağıyor ve hava alabildiğine soğuk!
Saat 04’ü 17 geçiyor.

Türkiye derin bir uykudaydı. Ölüm kapıda idi ama uyanamadı bir çoğumuz. 
11 İl. Uyanamadık! YIKILDIK, ÖLDÜK! 

Ülke genelinde onbinlerce yurttaşımızı kaybettik.
Rabbim yüce rahmetiyle onları sonsuza kadar cennet-I ala’sında ağırlasın. 😔

Tarih sayfaları 6 Şubat'ı ve saat 04:17'yi sonsuza kadar hatırlatacak.  
Şubat ayı en kısa aydır ama bu kez hayatımızın en uzun ayı oldu maalesef.

Asrın felaketini yaşadık viran olduk. Yaramız kanıyor. Sorunlarımız devam ediyor.! 

Bu sadece bir deprem değil, dünya tarihinin en büyük felaketlerinden biridir. Ve bu yıkımdan binlerce insanımız hazırlıksız ölüme gitti 😔
Depremden sağ veya yaralı kurtulan insanlarımız da çok zor şartlar altında hayatta kalmaya çalışıyor. Depremlerin üzerinden bir yıl geçti ama on binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği bu felaket hafızalardan asla silinemeyecek. 
Kaybettiklerimizin acısı yüreğimizde kor ateş gibi yanıyor. Bu felaketin bizlere verdiği ders; ülkemizin deprem kuşağında yer alması sebebiyle her zaman depreme ve doğal afetlere karşı hazırlıklı ve bilinçli olmamız gerektiğidir. Kuşkusuzdur ki bu mesaj binalarımızın yönetmeliklerin bilimin ve tekniğin öngördüğü standartlarda inşa edilmesi gerekliliğidir. 
Depremin getirdiklerinin istanbul başta olmak üzere tüm illerimizin depremi için farkındalık yarattığı kesindir ama hemen parelelinde deprem sürecinde devlet, hükümet ve muhalefet kanunlarla, vatandaşlarımızla beraber üzerine düşeni ve elinden geleni yapacağı havası hakimdi ama korkarım ki bu toplu yıkım bilinçlenmesi, geçen bu 1 yıllık süre içerisinde etkisini kaybetmiş gibi duruyor. Zira yıllar boyunca alınmayan tedbirler, depremin ardından tanık olduğumuz ihmal ve ihlaller acılarımıza yenilerini ekledi ve Türkiye’nin içinde bulunduğu insani krizi daha da derinleştirdi maalesef. On binlerce kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı 6 Şubat depremlerinin yıl dönümü aslında ve aynı zamanda, ülkece yaşadığımız depresyon ve ruhsal travmanın da yıl dönümüdür! 

Deprem sonrası insanlar çil yavrusu gibi sağa-sola dağıldı, aileler bölündü. insanlar başını sokacak bir dam bekliyor ‘devlet baba’dan. 

Yavrularını, ailelerini, yakınları ve dostlarını kaybeden depremzedeler ‘Bu acıya nasıl dayanacağız, ne olacak bu halimiz, bizleri daha ne gibi sıkıntılar bekliyor’ diye kara kara düşünürken tam da o sırada Allah’tan, Cumhurbaşkanımız HATAY’a geldi de ‘’ Bir gerçeği sizlere şu anda söylüyorum. Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı" dedi de…. yüreklere su serpti! 

Demek ki AKP Hatay’da kazanamazsa o zaman kadim kentimiz ‘garip ve mahzun’ olmaya devam edecek demektir! Hayırlısı… Ne diyelim. Belki de bu sözler stratejik olarak bir insanın kendi kendini bacağından vurması gibi bir söz olarak da yorumlanacaktır, ne bileyim. Ve artık bu açıklama üzerine Hataylılar çılgınlar gibi koşarak oylarını belki AKP’ye vereceklerdir kimbilir! 
Sahi, Allah muhafaza bugün Ankara’da, İstanbul'da, Mersin ve İzmir'de, Eskişehir ve Antalya’da deprem olsa Hatay'da yaşananlar mı yaşanacak? Oralar da mı ‘garip ve mahzun’ kalacak? 

13 Medeniyet ve Binlerce Yıllık Kültürün olduğu HATAY 
Burası kadim topraklardır. Medeniyetlerin beşiğidir. Kültürler mozaiği, ve tüm dinlerin ibadet merkezlerinin bulunduğu yerdir. Müslüman Camii’si, yahudi mabedi ve ortodoxs kilisesinin aynı bahçe duvarıyla yan yana olduğu ve herkesin kardesçe yaşadığı kültür beşiği, uygarlıklar ve medeniyetler şehridir HATAY.

İnsanlık tarihimizin genel sayısından çok, binlerce insanımız yok olmuştu. Arkamıza baktığımda ise, tarihi Hatay Meclis binası yoktu. Kültürümüzü medeniyetler sehrimizi sevdiklerimizi enkaza bıraktık.

Anadolu'da kurulan ilk cami olan, Hz. İsa ve havarilerine ilk inanan Antakyamız artık bir yığıntıydı. Yüzyıllardır ayakta duran Antakyanın ilk Camii Habibi Neccar da ‘’buraya kadarmış’’ dercesine bizi bırakmıştı.. 

700 yıllık tarihi Meryem Ana olmak uzere Antakya ilçesindeki depremde tarihi Antakya Rum Ortodoks Kilisesi, Katolik kilisesi ve Antakya Protestan Kilisesi yıkıldı.

Sırtını Stauris Dağı'nın (Haç Dağı) batı yamacına yaslamış “Dünyanın ilk mağara kilisesi” olarak kabul edilen ve Hıristiyanlığın adının ilk verildiği yer olan St. Pierre Kilisesi, bizim için gözyaşı döküyor. 

Saat: 04:17….65 saniye…
Hatay. 23 bin can yitti. 126’sının kimliği belirsiz. 192 kayıp. Enkazı hala kaldırılamamış yüzlerce yıkık binalar...
Depremden geriye hatıralar, resim albumleri ve çocukların oyuncakları kaldı! Biz deprem değil, bir felaket yaşadık. Elimizde kalan telefonlarımızdaki sevdiklerimize ulaşamadık. Şebekelerin çöküşü, bir başka darbe oldu bize. O korkunc gecede bizi yanlız bıraktılar. 

Yıllarca üç kuruş için bizi mahkemelerde dava eden, CSM şirketleri antenlerini özel direklerde kuracaklarına daha ucuza gelir diye binaların üzerine kondurmuştu. Binalar çökunce iletişimde koptu tabi. Peki sonra neden mobil araçlarını yollamadılar? O gece ve ertesi günlerde iletişim olsaydı insanlar konum atar, birbirini arar, nerede olduklarını bildirirlerdi. Sinyallerden dahi insanlarımızı bulabilirlerdi. Binlerce insanımız ihmaller yüzünden ölume terkedildi.

Çürüktü binalar kağıt gibiydi her yer, hazırlıksızdı insanlar ve çaresizdi.

Malzemeden çalanı gösteriyordu insanların gözbebeklerinden yansıyan aynalar. Artçılarla sallanan vicdanların sağlam yapılsın diye üç beş kuruşa bakmayan halk, ne bilsin inşaatın depreme dayanıklı olmadığını. Tutuklanan bir kaç mühendis-müteahhit falan-filan. Peki mevzuata uygundur diye bunlara izin verenler, yapı ruhsatı veren yetkililer (!)? Bu işlerin sorumlusu sadece mühendis-müteahhit mi? TIK YOK! 
Depremin hemen ardından…
O korkunc felaketten bu yana 1 yıl geçti. Bir çok insan kötü ortamlarda ve hala çaresiz. Isınma ve temizlik maddelerinin yanısıra, çocuk ve kadınların temel ihtiyaçları var. ilaç ihtiyaçları var. Bunun yanısıra depremi fırsata çevirmek isteyen menfaatçiler de türedi. Ev kiraları bir anda 5-6 kat arttı. Gıda gibi temel ihtiyaçlar 5-6 kat arttı. Böyle felaketlerde bir olacağımıza maalesef acımasız insanlar sahneye çıktı. Hırsızlar talancılar ortaya çıktı. 
Dunyanın çesitli ülkelerinden gelen kurtarma ekipleri canla başla çalışırlarken, öte yandan ülkemize kabul ettiğimiz, gönlümüzü açtığımız ve barındırdığımız ‘din kardeşi’ dediğimiz kendini bilmez bazı Suriyeliler evlerimizi yağmalamakla meşguldu. Bazı insanlar gelen yardım TIR’larını soymaya, talan etmeye çalışıyordu! Güvenlik güçlerimiz olağanüstü bir çaba sarfediyor hem malımızı hem de canımızı korumaya, kurtarmaya çalışıyordu.

Biz sadece evlerimizi değil, canımızı yakınlarımızı kaybettik. İşimizi de kaybettik. İnsanlar ne yapacağını bilemiyor. Çalısacak alanlar kalmadı. Herkes hayat devam ediyor sanıyor, HAYIR, etmiyor! Orda hayat durdu. Sadece toz-toprak ve molozlar içinde nefes almaya çalışıyorlar!  
Biliyor musunuz!

Aslında bu depremde hepimiz öldük, ama sadece bazılarımızı gömdüler!

Bir gün bunlar da geçecek biliyorum. Bu olay tarihin tozlu raflarına kaldırılacak onu da biliyorum. Ama bizler tekrar kenetleneceğiz. Ve Hatay’ı ve eski hayatımızı yeniden inşaa edeceğiz… ama sol yanımız hep ağıracak. Sol yanımız hep sızlayacak. Sol yanımız hep kanayacak. 
Bakın bir çocuğumuz annesi icin neler haykırıyordu!

Neredesin anne❓ 😔
Hadi, her zamanki gibi seslen bana...
✔Yemek zamanı..
✔ Akşam oldu..
✔Baban da geldi..
 Haydi anne seslen bana...
Bana de ki:
✔Belki de üşüyorsundur...
✔Belki elbiselerin kirli ya da belki açsın.
✔Yorgun muyum yoksa terli miyim diye sor...
Eksikliğini hissediyorum...
✔Seni arıyorum ve artık seni bulamıyorum
✔Acı içinde diz çöküyorum anne duy sesimi!
✔Seni öğle çok özledim ki..!!!

Bu çocuk hala ailesinin yanına gelmesini onu kucaklamasını bekliyor. 
Peki ona gerceği kim söyleyecek? Hangi birimizde var o cesaret? Ona kim ‘’annen ve baban artık hic bir zaman sana geri gelmeyecek’’ diyebilir, kim?

Peki biz bu hale neden geldik? Neden yıkıldık? Neden öldük.?

Kimdi bunu yapanlar? Kimdi bizi bu hale sokanlar? Kimdi bizim hayatımızı hiçe sayanlar?

Söyleyeyim;

Onlar, yalın ayak, üstü başı olmayan ve vücudunu örtmeye çalışarak sükredenlerin duasında yer almayacaklar. Onlar sadece el açarak beddua edenlerin dilinde olacaklar.
Sahtekar müteahhitler…. Olmaması gereken yerlerde ve şekillerde çok katlı binaları diken paragözler… iletişimimizi sağlayamayan GSM firmalar.
Evleri dayanaksız betondan mezara çeviren fırıldaklar…. Bu milletin vebalini alan muhendisler…. Rusvet alarak ve vererek uygunsuz inşaatlara izin verenler, yapmalarına göz yumanlar… OY icin IMAR AFFI getirenler. Rant uğruna insanlarımızı canlı canlı gömdünüz. 

Tarih ve insanlık sizi hiç bir zaman affetmeyecek.
Sizin yüzünuzden hayatını kaybeden o masum cocukların, öbur tarafta iki eli yakanızda olacak….
 
Ve sizden bunun hesabını soracak! 

Ve sizi ALLAH’a şikayet edecekler!