İTAB  AYETLERİ

Abone Ol

İtab kelime anlamı olarak: tekdir etmek (uyarmak), şiddetle hitap etmek, azarlamak, terslemek, paylamak anlamlarındadır. İtab ayetlerinin bir kısmında kınama yumuşak bir kısmında ise serttir. Ehl-i Sünnet âlimleri, peygamberlerden sadır olan bu tür davranışları zelle olarak isimlendirirler.

Bilindiği üzere Rahman, elçilerini hata yaptıklarında hemen ikaz etmiştir. Elçiler de bu uyarıları dikkate almış, anında hatalarından dönmüşler, Yaradan’dan aff ve mağfiret dileyip hallerini düzeltmişlerdir.

Söz konusu ayetler ve iniş sebepleri şöyledir:

Muhammed resule yapılan uyarılardan önce örnek olması açısından diğer peygamberlerden sadece Hz. Davud’u hatırlayalım.

İki düşman arasında bir tartışma doğmuştu. Hüküm vermesi için taraflardan biri Hz. Davud’un yanına gelmiş, o da tek tarafı dinleyerek karar vermişti. Bunun üzerine bunun yanlış olduğunu belirten vahiy gelmiş ve durum düzeltilmişti.

Sâd – (38:21) Sana 7 93,

Sâd – (38:22) Davud’un yanına girmişlerdi de (Davud) onlardan korkmuştu: “Korkma, dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, ötekinin hakkına saldırdı. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, (adaletten ayrılıp bize) zulmetme. Bizi yolun ortasına (adalete) götür.”

Sâd – (38:23) Bu kardeşimin doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken onu da bana ver” dedi ve konuşmada bana ağır bastı (onunla baş edemedim.)”

Sâd – (38:24) (Davud) dedi ki: “And olsun (o) senin, koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana zulmetmiştir. Zaten (mallarını birbirine) karıştıran(ortak)ların çoğu birbirine zulmederler. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar bunun dışındadır ki, onlar da ne kadar azdır!” Davud, (bu hükümle) kendisini denediğimizi (kendisine bir bela vereceğimizi) sandı da Rabbinden mağfiret diledi, eğilerek secdeye kapandı ve tevbe edip (bize) döndü.

MUHAMMED (S.A.V)’E YAPILAN İLAHİ UYARILAR:

1-İbni Ümmü Mektum olayı: Allah Resulü Mekkelilerin ileri gelenlerine İslam’ı anlattığı, onları davet ettiği ve mümin olmalarını umduğu bir ortamda, uzaktan Abdullah bin Ümmü Mektum gelir. Gözleri görmediğinden Allah Resulünün kimlerle ne yaptığını bilmemektedir. Onun tek amacı, yeni ayetler varsa onları almak, Kur’an’la feyizlenmektir.

Abdullah’ın onların bulunduğu meclise destursuz girip, sözlerini kesmesi, resulümüz (sav)’ın hoşuna gitmez ve yüzünü ekşitir. İşte bu olay üzerine Peygamberimizi uyaran ayetler gelir.

Abese – (24:1) Surat astı ve döndü;

Abese – (24:2) Kör geldi diye.

Abese – (24:3) Ne bilirsin belki o arınacak?

Abese – (24:4) Yahut öğüt dinleyecek de öğüt, kendisine yarayacak.

Abese – (24:5) Kendisini zengin görüp tenezzül etmeyene gelince;

Abese – (24:6) Sen ona yöneliyorsun.

Abese – (24:7) Onun arınmamasından sana ne?

Abese – (24:8) Fakat koşarak sana gelen,

Abese – (24:9) Saygılı olarak gelmişken,

Abese – (24:10) Sen onunla ilgilenmiyorsun.

2-Bedir esirleri: Bedir savaşı sonucu yakalanan savaş suçlularına ne yapılması gerektiğini Allah Resulü ashabıyla istişare eder. Genel eğilim, suçluların cezalandırılmalarıdır. Ancak çok merhametli olan Peygamberimiz, onların fidye karşılığı salıverilmeleri kararını verir. Bunun üzerine uyarı ayeti gelir.

Enfal – (88:67) Yeryüzünde ağır bas(ıp küfrün belini iyice kır)ıncaya kadar hiçbir peygambere esirler sahibi olmak yakışmaz. Siz, geçici dünya malını istiyorsunuz, Allah ise (sizin için) ahireti istiyor. Allah daima üstün, hüküm ve hikmet sahibidir.

Enfal – (88:68) Eğer Allah’tan, (yanılma ile verilen hükümlerden ötürü azap etmemek hakkında) bir yazı geçmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.

Enfal – (88:69) Artık aldığınız ganimetten helal ve temiz olarak yiyin ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

3-Münafıklara izin verilmesi: Tebük Seferi öncesi cihada katılmak istemeyen münafıklar, Allah Resulüne gelerek sahte ve yalandan mazeretler öne sürmüşlerdi. Bunun üzerine onların izin talebine müsaade eden Allah Resulü uyarılmıştır.

Tevbe – (113:43) Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalan söyleyenleri bilmezden önce niçin onlara izin verdin?

Tevbe – (113:44) Allah’a ve ahiret gününe inananlar; mallarıyla, canlarıyla, cihad etmek(ten geri kalmaları) için senden izin istemezler. Allah, korunanları bilir.

Tevbe – (113:45) Ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya düşmüş ve şüpheleri içinde bocalayıp duranlar, (geri kalmak için) senden izin isterler.

Tevbe – (113:46) Eğer (cihada) çıkmak isteselerdi, onun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah, onların davranışlarından hoşlanmadığı için onları durdurdu: “Oturan(kadın ve çocuk)larla beraber oturun!” denildi.

Tevbe – (113:49) İçlerinden öylesi var ki: “Bana izin ver, beni fitneye düşürme” der. İyi bilin ki, onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem de kâfirleri kuşatacaktır.

Tevbe – (113:81) Allah’ın Elçisinin arkasından oturmakla sevindiler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten hoşlanmadılar: “Sıcakta sefere çıkmayın.” dediler. De ki: “Cehennemin ateşi daha sıcaktır!” Keşke anlasalardı!

4-Tahrim meselesi: Allah Resulünün hanımlarına olan kızgınlığı sonucu bal şerbeti içmeyeceğine dair yemin etmesi üzerine ayet inmiştir.

Tahrim – (107:1) Ey peygamber niçin, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi, eşlerinin, hatırı için harâm kılıyorsun? Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

Tahrim – (107:2) Allah size, yeminlerinizi (kefaretle) çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sizin sahibinizdir. O bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Tahrim – (107:3) Peygamber, eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü (başkasına) haber verip, Allah da peygamberi, eşinin bu davranışına muttali kılınca (Peygamber, eşine) o(söylediği)nin bir kısmını bildirmiş (şunları şunları filana söyledin demiş), bir kısmından da vazgeçmişti. (Peygamber) Bunu eşine haber verince eşi: “Bunu sana kim söyledi?” dedi (Peygamber): “(Her şeyi) Bilen, haber alan (Allah) bana söyledi” dedi.

5-Münafık ve müşriklere dua: Bir ara bir gurup münafık Allah Resulüne gelerek kendilerine duada bulunmalarını istemişti. Peygamber de bunu arzu etti ve istiğfarda bulundu. Hemen uyarı mesajı geldi.

Tevbe – (113:80) Onlar için ister af dile, ister dileme, onlar için yetmiş defa af dilesen, yine Allah onları affetmez. Böyledir, çünkü onlar Allah’ı ve Elçisini tanımadılar; Allah, yoldan çıkan kavmi yola iletmez.

6-Fakirlerle ilgili uyarı: Mekkeli kendini beğenmiş ekâbir, Allah Resulünün mesajını dinlemek, aynı mecliste bulunmak için, yanındaki fakir ve köle müminleri uzak tutmalarını istemişti. Peygamberimiz, bu teklifi reddeder. Ancak bazı sahabeler bu yolun da denenmesi, dolayısıyla onların hidayete ermesi için Allah Resulüne fikirlerini söylerler. Peygamberimiz bu olayı düşünürken, ayet iner ve böyle bir şeye yönelmemek gerektiğini belirtir.

Kehf – (69:28) Nefsini, sabah akşam, rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber tut (onlarla beraber bulunmaya candan sabret). Gözlerin, dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan başka yana sapmasın. Kalbini bizi anmaktan alıkoyduğumuz keyfine uyan ve işi, hep aşırılık olan kişiye itaat etme.

Yukarıda da görüldüğü üzere Allah resulünün yaptığı zelleler, diğer insanlar için gayet sıradan ve günah olmayacak işler.  limler, Peygamber (s.a.s)’e yöneltilen kınamaların, Peygamberin yaptığı hatalardan dolayı mı, yoksa evlâ olanı yapmamasından dolayı mı olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Kimi âlimlere göre Peygamberler asla günah işlemez. Peygamberimizin bu yaptıkları da caiz olan şeylerdir. Onlar, bazen evlâ olanı yapmazlar ki bu da nadirattandır. Bazı âlimlere göre ise, peygamberler büyük günah işlemezler ama bazen küçük günahlar (zelle) işlemeleri mümkündür. Ama daha önce de dediğimiz gibi onlar bu günahları işledikten sonra hemen tevbe etmiş ve bir daha o günahı işlememişlerdir. Kısaca ilahi denetim altında olan elçiler en küçük bir hatayı bile kabul etmeyecek temizlikte ve güzellikte olduğundan hemen düzeltilmişlerdir. Ayrıca onlar, önceden planlayıp da kasten bu hataları da yapmamışlardır.

Durum ne olursa, vakıa olarak Kur’an’ın birkaç yerinde yüce Allah, birtakım davranışlarından dolayı Peygamberini kınamıştır. Bu da Kur’an’ın, Allah kelâmı olduğunun delillerinden biridir. Kınamayı ihtiva eden ayetlerin -Abese süresindeki âmâ meselesi hariç- tamamı, Medine döneminde inmiştir. Bilindiği gibi Peygamber (s.a.s) ve etbâı Mekke’de birçok zorluklarla karşılaşmış ve Medine’ye hicret etmek mecburiyetinde kalmışlardır. Hz. Peygamber, Medine’ye hicret ettikten sonra devletini kurmuş ve Mekke döneminde mevcut olamayan bir prestij elde etmiştir. Kur’an-ı Kerîm, Mekke döneminden başlayarak muarızlarına meydan okumuş ve Allah tarafından gönderilmediğini iddia edenleri, bir benzerini getirmeye çağırmıştır. Bu meydan okuma karşısında bütün muarızlar acz içerisinde kalmış ve bu durum Medine döneminde artık herkesin gözünde kesinlik kazanmıştır. Eğer Kur’an, Hz. Muhammed’in kendi eseri olsaydı, bütün bu başarılardan sonra artık kendisini kendi kitabında kınar mıydı? Hele Müslümanların Bedir savaşında zafer elde etmelerinden sonra böyle bir şeye yönelir miydi? Beşer tabiatı, başarı elde ettikten sonra başarıyla övünmeyi gerektirir, kendisini kınamayı değil.

Tüm bu ayetler ışığında bu konuda şahsımın çıkardığı ve aldığım dersler şunlardır:

– Hüküm ne şartlarda olursa olsun yalnızca Allah’a aittir.

– Hiçbir kimseyi durumundan dolayı küçümsemeyeceksin.

– Talib olana anlatacaksın.

– Allah’ın helal kıldıklarını haram kılmayacaksın.

– Sen hidayete erdirici değilsin, münafık ve müşriklere duada bulunmayacaksın.

– Ekâbirleri mazlumlara tercih etmeyeceksin.

– Ve en önemlisi aklına güvenip de sakın hüküm verme, seni düzeltecek bir ayet inmeyecek.

Her şeyin doğrusunu yalnızca Allah bilir.