Gabriel García Márquez'in, asıl adı "İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsü" olan ve Türkiye'de "Kırmızı Pazartesi" ismiyle yayınlanan romanında geçtiği gibi, eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayeti de Sinan Ateş'in de dahil herkesin işleneceğini bildiği ne önlem aldığı ne engel olduğu siyasi bir cinayettir.
Öyle ki işlenişi itibariyle dünyadaki bütün siyasi cinayetlerin başında yer alır dense yeridir. Dava arkadaşları cinayetin işleneceğini bilir, yol arkadaşları bilir, teşkilata mensup olanlar bilir, eşi bilir, kendisi bilir, üstelik cinayet işlenmeden aylar öncesinden bilir herkes bu cinayetin işleneceğini.
Herkes bilmesine rağmen cinayetin önlenmesi için kimse bir adım atmaz; çünkü karar verilmiştir ve bu karardan dönülmesi anayasanın ilk 3 maddesinin değiştirilmesi gibi imkansızdır. Çünkü bu, 4. maddede herkesin anlayacağı bir dille açıklanmıştır.
Sinan Ateş cinayetinin kimin ya da kimlerin siyasi ömrünü uzattığı bellidir. Çekilecek olan bir tuğladır ve o çekilecek olan tuğla ile duvarın yıkılacağı da bellidir. Tuğlayı çekecek olanlar bellidir, tuğla çekilince kimlerin altında kalacağı bellidir.
Her şeyin böylesine belli olduğu ve Ankara'nın göbeğinde işlenen bir cinayetin tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarılamaması ve gerçek faillerin elini kolunu sallamakla kalmayıp cinayetin detaylarının araştırılmasını isteyenleri bir de parmak sallayarak tehdit etmesi faili meşhur cinayetlerin en karakteristik özelliğidir.
Faili meçhul bütün cinayetlerin meşhur failleri vardır. Ve bugüne kadar işlenen yüzlerce faili meşhur cinayetten bir tek dahi bugüne kadar bütün ayrıntılarıyla aydınlatılamamıştır. Bu tür faili meşhur siyasi cinayetlerin karanlıkta kalmasının nedeni nihai kararın devletin derinliklerinde alınmasından dolayıdır.
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in gerçek katillerinin ortaya çıkması için ses çıkarması gereken ülkücü camia, ilginçtir ki cinayetin hesabının sorulması gerektiğini söyleyenlerden hesap sorulması noktasına gelmiştir.
Aylar öncesinden takibe alınan ve bir oya gibi işlenip ölüm fermanı verilen Sinan Ateş'in Ankara'nın göbeğinde suikaste kurban gitmesi, ülkücü camia dışındaki bütün kesimler tarafından büyük bir şaşkınlıkla karşılanmıştır.
Tıpkı Kırmızı Pazartesi romanında Santiago Nasar'ın Kasabanın ortasında bıçaklanarak öldürülmesinin kasaba halkı tarafından normal karşılanması gibi.
Evet kasabada Santiago Nasar'ın kim tarafından ne şekilde öldürüleceği daha romanın ilk sayfasında verilmesine rağmen gerilim son sayfasına kadar sürer.
Tıpkı Sinan Ateş cinayetinde olduğu gibi. Tetikçiler, azmettiriciler, cinayetin İçindeki bütün unsurlar katliamı malumun ilamı olarak lanse ederken, olayın şaşkınlığını yaşamak okuyucuya, yani bizim gibi her şey bittikten sonra olaydan haberdar olan camianın dışındakilere düşmüştür.