Ben mülki amirlik yapmış bir babanın öğretmen kızıyım. Gündemdeki bir iletişim kazası için üc şey diyebilirim:
1. Adabı muaşeret tüm zamanları kapsayan diploma üstü, toplumsal ve kültürel bir meseledir...
2. Devlet töresi ve kültürü büyük devletlerin, milletlerin işidir. Devlet ve millet töresi devleti devlet, milleti millet yaptığı gibi bir devlet içindeki tüm fertleri aynı demde hem kaliteli hem de hadli yapar, yapmalıdır... Haddi olanın bir duruşu, bir izi, bir vizyonu vardır...
3. 'İnsan' yetiştirenedigimiz sürece mesleklerin, rütbelerin, etiketlerin, köşelerin, koltukların, kalelerin, görece başarı, kazanç, itibar ve rantın esamesi yoktur. Ve 'insan' yetistiremediğimiz sürece hem devlet hem de devletin / milletin her bir ferdi geçen her saniyede erezyona uğrar... Ve 'insan' insana, devlete, töreye, sıraya, kültüre, iletişime saygı duyduğu kadar insan; bu sayılan kurumlara / degerlere katma değer sunabildigi kadar da kamil, eli öpülesi, saygı duyulan, aranan, ilham alınan nsandır...
Boşuna dememişler; kendini bilen haddini bilir, diye.. İyi düşünelim: Biz insanlar neredeyiz, neyin peşindeyiz, neyiz? Ya da insan bu hayatın neresinde?