Merhum Sabri Tandoğan Danıştay 2. Daire üyeliğinden emekli, yıllarını tasavvufa ve insanlığın hakiki saadetini fark etmeye ve fark ettirmeye adamış, çok değerli bir büyüğümüzdür. 17 ağustosp Doğum günü aynı zamanda hakka yürüdüğü gün olmuştur...
Hamdolsun kendisi ile tanışmış arada bir de görüşmüştüm internete adını yazınca orada kendisini tanıtan yazıları ve herbiri hayat ve maneviyatınıza büyük katkı sağlayacak olan sopet videolarını görebilirsiniz.
Yunus gönüllü bu mümtaz ve müstesna şahsiyet te ilk okul çağlarında büyük manevi hazine Dr. Münir Derman hz. nin Eskişehir Devlet hastahanesinde iyileştirdiği hastalardanız.
Sabri ağabey Münir hoca’nın iyi bir talebesi oldu ama; bu talebelik onu iyi de bir öğretici ve tebliğci eyledi. Tabi ki ben de Münir babanın tasavvufi yönünden bire bir sohpet ile yararlandım ama;Yaşar Koçhisarlı ağabeyimin vasıtası ile kendisi ile tekrar karşılaştığımda ve bu yönünü idrak ettiğimde Galip Babamın uzun süredir manevi evladı olmuş haldeydim.“Hikmet, değerli bilgiler müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa alır” emrine uyduk.
Bugün Adevviye Şeyda Karaslan hanım efendi merhum Sabri Tandoğan Ağabeyimizin vefat yıldönümü vesilesi ile bir psylaşımında onu anmış ve kendisinden edindiği bir Münir Baba’ya ait hatırayı yayınlamış. Şimdi size onu sunuyorum ve Her iki büyüğümün de makamının yüce olmasını razı olduğu kullar zümresine dahil eylemesini niyaz ediyorum.
—@@—
GÜL KOKUSU
"Resulullah’a (s.a.v) ve Allah’a (c.c) bağlanmanın kıymetini, benim başımdan geçen bir hadiseyle anlatacağım size. Bundan yirmi yedi sene evvel ben bir yerde doktorluk yapıyorum basit bir kasaba küçük. Kasabaya gittiğim zaman kasabanın müftüsü benim dairemin altında oturuyor. Geldi ikinci gün hoş geldin doktor bey, hoş bulduk efendim o herkes gibi, hani diğer doktorlar gibi zannediyor işte hoş geldin hoş bulduk… şöyle üstün körü konuştuk. Dedi ki efendi dedi ,buyurun müftü efendi dedim. Burada fakir bir adam vardır 8-9 tane çocuğu balkan harbinde gitmiş, kendisi 84 yaşında, bir 55 yaşında kızı var şurada bir kulübe var yamaçta, orada ona bakarlar. Biz buna kızılaydan mızılaydan yardım yaptırmadık, buranın zenginleri de neyse kısmış herifler bir faide vermiyorlar. Şu kızılaydan bu adamcağıza günde bir ekmek temin edebilir misiniz dedi. Hay hay efendim ederim dedim. Kızılaya lüzum yok. Kızılay o zaman vilayetlerin emrinde olduğu için, kazadaki kızılay şuradaki fakirlere yardımcı değil. Ekmek yüz para, ben de bir evde kalıyorum yüz elli kuruş aylığı, seksen dört lira da para alıyorum ayda. Fırıncı Murat isminde biri var. Dedim ki çağırttırdım onu , sağlık memuru ile. Bu adama dedim günde iki tane ekmek vereceksiniz ve kızılaydan verildiğini bilsin. Çünkü ben kendim vereceğim parayı adamcağızın, minnet altında kalmasın. Al haftada da buna 5 lira ayda 20 lira bağla. Bu Hüsnü aga isminde birisi, kısa boylu, kamburu çıkmış gözleri şöyle kan çanağı içinde. Beni görür ara sıra, nasılsın iyi misin? Kul huveallahu ahad, kul euzu birabbinnasi, kul euzu birabbil felak ve elhamdülillahı, bunları biliyor, seksen senedir bir bunlarla namaz kılıyor. Başka bildiği yok, cahil bir adam. Ara sıra beni görür doktor bey benim artık der ölmem yanaştı, ama bunu basit cümlelerle söylüyor. Şurada gazhane var onun yukarısına beni gömün diyor. Sen merak etme ben senden evvel ölmezsem, gömerim oraya dedim.
Bir gün, kış. 22 eylül. Sabah namazını kıldım, biraz daha uyuyayım dedim. Çünkü kışın havalar geç şey ediyor. Şööyle dalarken bir üzüm bağında gördüm kendimi, üzüm bağında dolaşıyorum. Çitin dışarısında da bizim Hüsnü aga. Doktor bey bana bir salkım üzüm verir misin dedi. Vereyim Hüsnü aga dedim, oradan salkımı kopardık uyandım. Baktım ki rüya. Neyse kalktık elbisemizi giydik, çıktık. Hükümete gidiyorum baktım ki orada bir kavga. Bir kahve var onun önüne gittik baktık bir adam bi sepet üzüm getirmiş siyah üzüm oradaki manavlar bunu almak istiyor. Manavlara altmış kuruşa veririm okkasını diyor, sakallı bir herif, öteki diyor ulan biz bunu on kuruşa sattık altmış kuruş olur mu, ağa diyor on kuruşa sattın ama ben kızımı evlendireceğim diyor, bunu çocuk gibi kışa sakladım onun için.
Onlar kavga ededursun, oradan açık bir bakkaldan bir büyük kese kağıdı aldım, iki okka ver bana amca dedim. İki okka bu üzümden koydu yüz yirmi kuruş verdim aldım koluma. Ben doğru hükümete daha daire açılmamış. Odacım gelmiş. Dedim müftü efendiyi çağır, çağırdı. Sağlık memurunu da, Hüsnü agaya gideceğiz belki hastadır diye. Kalktık. Hafif de kar yağıyor kalktık gittik Hüsnü agaya. Kapıdan içeri girdik şu kadar bir yer Hüsnü aga böyle yanaşmış, Hüsnü aga sana üzüm getirdim dedim. Doktor bey dedi nereden bildin ben seni bu gece rüyada üzüm bağında gördüm.
Neyse. Üzümden bir iki tane aldı filan ama hüsnü aganın gözleri dönmüş, hasta, 84 yaşında. Ben adamın öleceğini anlarım oğlum. Efendim Allah bilir, Allah’ın bileceği başka, kulun bileceği başka. Hangi saniye öleceğini Allah bilir, Beş saat sonra öleceksin dedin mi sen ölürsün, ama hangi saniye öleceğini onu Allah bilir. Yağmurun yağacağını insan bilir ama hangi saniye yağacağını, onu Allah bilir. İnsanın doğacağını kaç gün evvel bilir insan, fenle bilir. Ama hangi saniye doğacağını onu bilemeyiz. Sır oradadır. Sünnetullah hududuna gireceği dakika kul tarafına müsaade edilmemiştir. Hangi dakika olacağı. Gözü dönmüş. Dedi Doktor bey ben giderken..., sen hiç merak etme Hüsnü ağa dedim, o gazhanenin yeri tamam. Ertesi günü biz ilaçlarla bir daha gittik, yine kar var. Sağlık memuru, ben, Müftü Efendi. Girdik içeri ki gözleri örümceklenmiş hüsnü ağanın, oturduk yanına ilaçlarını da koydum. Şunları şöyle alırsın dedim. Bir aralık, doktor bey dedi bana hani o hüsnalı, Hüsnülü dedi ayetler var bir okur musun dedi. Hüsnülü Ayet, Hüsnalı Ayet.
Bismillâhirrahmânirrahîm Tâ, Hâ. Mâ enzelnâ aleykel kur’âne li teşkâ. İllâ tezkireten li men yahşâ. Tenzîlen mimmen halakal arda ves semâvâtil ulâ. Er rahmânu alel arşistevâ. Lehu mâ fis semâvâti ve mâ fîl ardı ve mâ beynehumâ ve mâ tahtes serâ. Ve in techer bil kavli fe innehu ya’lemus sirre ve ahfâ. Allâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul esmâul husnâ.
Ha oraya geldik, gelir gelmez doktor bey beni ayağa kaldırın dedi. Müftü Efendi iri adam, ben de kaldırdık ayağa. Hüsnü Ağayı. Karşıda da pencere var kıble tarafı… Kuş gibi olmuş zaten kolundan kaldır havaya. Şööyle yaptı; La ilahe ilallah… dedi, Ya Resulullah niye zahmet Ettin dedi, çöktü…… Ruhaniyeti Resulullah geliyor bir kulhuAllah la bir elhamla namaz kılan basit, cahil bir mü’mine. Amaaa. İçinde feneri yanık. Feneri açık insan. Efendiler, aha buradan yere inmeyeyim, odayı bir koku aldı. Bir koku aldı odayı. Müftü Efendi Allahuekber dedi. Yani… şaşırmadık, şamşurduk. Şaşırmak başka, şamşurmak başka. Onun için projektörlerinizi yakın, sizden daha yakındır Resulullah’ın nuru. Onun için Resulullah’ın ayı bu ay. Ümmeti Muhammed, boş geçirmeyin. Bir dahaki seneyi belki yaşamayacağız, dünya kimseye kalmaz. Allah cümlemizi ıslah Eyleye…"
Dr. Münir Derman Hz.