Bir Genç Kızın Sessiz Çığlığı
E.D.’nin Ardında Bıraktığı Mektup
Sevgili okuyucular,
Bugün yine duygusal bir yolculuğa çıkıyoruz. Hayatın karmaşık ve bazen hüzünlü yönleriyle yüzleşmek için buradayız. Ancak unutmayın, her hüzün dolu hikayenin bir sonu ve her acının ardında bir ders vardır.
"Ailemin sırtında bir kambur olup asalak gibi yaşamaya alıştım.
Hayallerimden vazgeçmeye zorladım.
Ailemden özür dilerim."
İstanbul’un kalabalık ve hızlı yaşamına bir sabah daha uyanırken, bir metronun raylarına atlayan genç bir kızın haberiyle sarsıldık. Bu genç kız, 22 yaşındaki E.D., ardında kısa ama derin bir mektup bıraktı. Mektubunda ailesine olan sevgisini ve içinde bulunduğu umutsuz durumu anlatıyordu. Bu trajik olay, gençlerin psikolojik sorunlarına ve toplumun baskılarına dikkat çekiyor.
E.D.’nin mektubu, her kelimesinde büyük bir içsel acıyı ve çaresizliği barındırıyor. “Ailemin sırtında bir kambur olup asalak gibi yaşamaya alıştım”
Cümlesi, genç bir bireyin ailesine yük olma düşüncesiyle nasıl derin bir üzüntü yaşadığını gözler önüne seriyor. E.D., hayatının en verimli çağında, ailesinin maddi veya manevi yükünü taşıyamamanın getirdiği bir çaresizlik içinde olduğunu ifade ediyor. Asalak gibi yaşamak, kendini değersiz hissetmenin en acımasız ifadesi. Bu his, gençlerin hayata tutunma mücadelesini ne kadar zorlaştırıyor, bir düşünmek gerek.
Hayallerinden vazgeçmeye zorlandığını belirten E.D., belki de toplumun ve ailenin beklentilerine uyum sağlamak için kendi isteklerini ve hedeflerini ikinci plana atmak zorunda kaldı. Gençlerin hayallerini gerçekleştirmek için mücadele etmeleri gerektiği bilinir, ancak bazen bu mücadele, taşıyamayacakları kadar ağır bir yük haline gelebilir. Toplumun başarı ve mükemmellik baskısı, birçok gencin kendi değerlerini ve hayallerini unutmalarına neden oluyor. Bu baskı, E.D. gibi birçok gencin ruhunda derin yaralar açıyor.
E.D.’nin ailesine yazdığı “Ailemden özür dilerim” cümlesi, hem büyük bir sevgi hem de derin bir pişmanlık içeriyor. Ailesinin beklentilerini karşılayamamanın getirdiği suçluluk duygusu, onu bu çaresiz karara sürüklemiş olabilir. Ancak bu özür, ailesine olan sevgisinin ve minnettarlığının da bir ifadesi. Bu, ailesinin onun için ne kadar önemli olduğunu ve onları hayal kırıklığına uğratma düşüncesinin onun için ne kadar acı verici olduğunu gösteriyor.
Bu trajik olay, gençlerin ruh sağlığının ve duygusal ihtiyaçlarının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Gençler, ailelerinin ve toplumun beklentilerini karşılamak için büyük bir baskı altında hissedebilirler. Bu baskı, onların ruhsal sağlıklarını ciddi şekilde etkileyebilir ve bazen geri dönülmez sonuçlara yol açabilir. Ailelerin ve toplumun, gençlerin duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarına daha fazla dikkat etmeleri gerekiyor. Onların hayallerini ve isteklerini dinlemek, onlara destek olmak ve gerektiğinde profesyonel yardım almalarını teşvik etmek, gençlerin bu tür trajik kararlardan uzak durmalarına yardımcı olabilir.
E.D.’nin mektubu, sadece bir genç kızın trajik hikayesini değil, aynı zamanda birçok gencin ortak sorunlarını ve duygularını da yansıtıyor. Onun hikayesi, hepimize bir uyarı niteliğinde. Gençlerin sesini duymalı, onların hislerine ve hayallerine değer vermeliyiz. Çünkü her genç, içinde büyük potansiyeller ve umutlar barındırır. Onlara destek olmak, sadece ailelerin değil, toplumun da sorumluluğudur.
E.D.’nin bıraktığı bu mektup, umutsuzluğa kapılan gençlere ve onların ailelerine ışık tutmalı. Gençlerin yalnız olmadığını, onların duygusal yüklerini paylaşmanın önemini hatırlatmalı. Bu acı olaydan ders çıkararak, gençlerin daha sağlıklı ve mutlu bir gelecek inşa etmelerine yardımcı olmalıyız.
“Umutsuzluğun gölgesinde kaybolmadan önce, hayatın güzelliklerini keşfetmeye cesaret edin.
Saygıyla Kalın,
Umutla Dolu Yarınlarınız Olsun.
FETHULLAH DOĞALA
26. MAYIS .2024
İ S T A N B U L