Her türlü terörle, şer örgütü ile mücadele etmek devletin görevidir. Bu olmadığı takdirde ortada devlet diye bir varlık kalmaz. Ülke kabileler, cemaatler, hizipler halitasına döner. Kafasını örgütlere kaptırmamış olanlar bu gerçeği teslim ederler.
Ancak Türkiye'de her şey sulandırıldığı gibi bu konu da sulandırılıyor. Devlet bir gurubun üzerine gittiğinde ortaya bazı fırsatçılar çıkıp -kendi hesaplarını da- bu ortamdan yararlanarak görmeye çalışıyorlar. Tarihimizde bunun bir çok örneği var; 60 darbesinden sonra Demokrat Partililere yönelik ispiyonlara, iftiralara bakmak bu gerçeği görmek için kafidir.
Günümüzde aynı oyun FETÖ davaları üzerinden oynanıyor. Kim kimden hoşlanmıyor, kimin kimle hesabı varsa FETÖ üzerinden hasmını vurmaya çalışıyor. Kinini dini haline getirip, karşıtını devlete ezdirmek için her türlü yalana, iftiraya başvuran tipler var.
Önceki gün Gelecek Partisi lideri Sn. Davutoğlu, bir açıklama yaparak hakkında mahkeme kararı veya soruşturma olmayan KHK'lıların görevlerine dönmeleri gerektiğini söyledi. Bu ifadenin açılımı 'FETÖ ile irtibatı-iltisakı tespit edilemeyen masum insanların haklarını iade edin' demektir. İfade açık olmasına rağmen bütün ülkeyi, yargıyı, kinine alet etmek isteyen biri çıkıp bu beyanı çarpıtarak Davutoğlu'nu FETÖ'cüleri korumakla suçladı. İftira, yalan alçaklığın bir şeklidir, ne yazık ki günümüzde alçaklık pirim yapıyor. Tek biat et, istediğin alçaklığı yap.
Türkiye bugün çok uzaklaşmakla birlikte kağıt üstünde bir hukuk devletidir. Hukuk devleti demek idarenin her iş ve eyleminin hukukla bağlı olması, keyfiliğe, partizanlığa, açık olmaması demektir. Hukuk devletinde suçlu olduğu mahkeme kararı ile ispatlanamamış hiç kimse cezalandırılamaz. Davutoğlu'nun dediği budur. Birileri istiyor ki kendi inancına, siyasetine, kinine uymayan herkes cezalandırılsın. Bunun sonu ülkede hukukun- adaletin kalmaması demektir. Nitekim geçen günlerde eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç Türkiye'de ciddi bir adalet ve özgürlük krizi var dedi. Bunu yargının en üst noktasında bulunan biri söylüyorsa ciddiye almak, niçinlerini, nedenlerini sorgulamak gerekir. Muhalif olana, susturulmak istenene FETÖ derseniz bu davaların millet nezdindeki inandırıcılığını da yitirmiş olursunuz.
Yargı kimsenin kininin davacısı veya takipçisi değildir. Hapis yatan adam hayata daha merhametle, daha vicdanla, daha sevgiyle bakar. Hapishane bazılarının yüreğini taşlaştırmış, vicdanlarını yok etmiş. Ne zaman birisi adaletten ayrılmayın dese, bunlar ortaya çıkıp FETÖ sopasını gösteriyor. Diyelim ki af mı konuşuluyor, hemen ortaya atılıp herkes affedilebilir ama bize şunu bunu yapanlar affedilemez diyerek ortalığı velveleye veriyorlar. Türkiye sanki darbe ile hesaplaşmıyor da bu adamların şahsi hesaplarının hesabını görüyor.
Hukuk devletinde her türlü şer örgütü ile hukuk kuralları içinde mücadele edilir. Bunun olabilmesi de ancak yargının bağımsız olmasına, kendi kuralları ile hareket etmesine bağlıdır. Yargıcı, savcısı, FETÖ sopası ile tehdit edilen bir ülkede adalet çıkmaz. Ortaya vicdanları kanatan sonuçlar çıkar. Kimse "FETÖ ile mücadele edilmesin" demiyor, diyemez. Ama kimse suçsuz günahsız insanları da Nedim Şener'in hatırı için ezin, yok edin, ekmeğe muhtaç edin de diyemez.Çok önceden de yazmıştım; şiddete karışmayan, örgütün gerçek amacını bilmeyen insanların cezalandırılması yanlıştır. Bu yapı altında iki gurup var, bir: Cemaat. İki: FETÖ. Birinci guruptakiler bu yapının dindarlık gösterilerine, okullarına, Türkçe olimpiyatlarına sempati duyarak bizim de bu çorbada tuzumuz olsun diye gidenler. İkinci guruptakiler ise, alttakileri kullanarak güç devşirenler, ticaret yapanlar, İslamı siyasi emellerine alet edenler, baştan beri Türkiye'yi ele geçirmek için örgütsel olarak çalışanlardır. İşte hesap sorulması gerekenler Nedim Şener'in kininin muhatapları değil, bunlardır. Sayın Davutoğlu da baştan beri bu guruptakileri cezalandırılmasını hem istemiş hem de sorumlu mevkiindeyken gereğini yapmıştır.