Geçtiğimiz hafta, Türklerin Almanya’ya göç etmelerinin 60. yılı münasebetiyle Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Türkleri makamında kabul etti. Cumhurbaşkanlığı Sarayı Schloss Bellevue'da gerçekleşen kabul esnasında, Steinmeier "Onlarsız bir Almanya artık düşünülemez. Göçmenler, onların çocukları ve torunları artık fabrikalarda ve araştırma tesislerinde çalışıyor. Onlar sanatçılar ve müzisyenler, girişimciler ve aşı geliştiriciler, hakimler ve savcılar, parlamento üyeleri, müsteşarlar veya bakanlardır" dedi. Steinmeier’in tarif ettiği Türkler, Avrupa Türklerinin orta sınıfıydı elbette.
İşte, biz de, Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier’in bu konuşmayı yaptığı günlerde, Amsterdam Noord’da, Steinmeier’in tanımına uygun gençlerle buluştuk. Buluşma, uzun sayılabilecek bir yaz tatilini müteakip, hiç te alışık olmadığımız sıcak bir yaz günü, gerçekleşti. Amsterdam Noord (Kuzey bölümü), beş on yıl öncesine kadar, adeta köy statüsündeydi. Ancak, şimdi öyle hareketlendi ki, kentin cazip mahallelerinden biri oldu. Kuzey Amsterdam’da hatırı sayılır bir Türk nüfusu var. Yakın geçmişte hizmete giren ‘Metro’, Amsterdam’ın Kuzey ve Güneyini birbirine bağlayınca, Kuzey Amsterdam değer kazandı.
Amsterdam doğumlu bir Türk girişimcinin, közde köftesiyle meşhur mekanında buluştuğumuz gençler, tipik Avrupa Türk orta sınıfı üyeleriydi. Üniversite eğitimlerini, Hollanda’da bitirmiş, İngiltere’de staj görmüş, en az dört dil bilen, Avrupa’nın mantığını çözmüş, kendi işlerini kurmuş, Hollanda-Belçika-Türkiye’de aynı anda ticaret yapan gençlerdi. Yani, dünyada geçerli dili kavramışlardı.
Tanışma faslından sonra, ilk önce, gençlerin neler yaptıklarını, neler yapmak istediklerini, hayallerini ve ideallerini dinledik. Gençlerin uluslararası dış ticaret uzmanı oldukları belliydi. Gençler, farklı alanlarda, örneğin Türkiye’de tanınmış büyük şirketlerin Hollanda’da şube açmaları, Hollanda’da kurumlaşmış şirketlerin de, Türkiye’de üretim yapmalarına danışmanlık yapıyorlardı. Şık olmayacağından hareketle, şirket isimlerini burada belirtmeden, gençlerin bir çok şirkete yatırım danışmanlığı yaptıklarını da öğrendik. Gençler ayrıca, yer altı zenginlikleri, gastronomi, gıda sektörü alanlarında, lobicilik ve hukuksal danışmanlık hizmeti sunuyorlar.
Gençler, Avrupa’da kendileri gibi, bir çok idealist Türk bulmuşlar. Almanya’da, Belçika’da, Hollanda’da, bu ülkelerin gurur duyduğu, üst düzey yönetici, girişimci ve beyin takımı denilebilecek ve aynı zamanda Türkiye’ye aidiyetlerinden utanç duymayan Türk orta sınıf üyeleriyle ilişki içindeler. İsim, isim saydıkları ve keşfettikleri, yani hepsi birer ‘Uğur Şahin’ olan, ya da ileride ‘Aziz Sancar’ olabilecek potansiyele sahip Avrupa Türklerini, gençlerin ağzından dakikalarca duymak, insanı yarınlar için ümitlendirmekte. İnsan ister istemez, işte beklenen Türkler geliyor, diyesi geliyor hemen.
Başarılı Türklerin sayısı, Avrupa’nın farklı ülkelerinde, azımsanamayacak ölçüde. Bu idealist Türklerin özellikleri, sadece mesleklerinde ün yapmış olmalarıyla ve uzmanlıklarıyla sınırlı değil. Bunlar, aynı zaman da, dünya dilini bilen Avrupa Türkleri olarak içimizdeler. Yaşadıkları Almanya, Hollanda, Fransa, Belçika, İngiltere’ye karşı sorumluluklarının farkındalar. Aynı zamanda, Türklerin dünya görüşleri, ontolojik anlayışlarından kaynaklanan, Türkiye ve kültür coğrafyamızdaki topluluklar ve dahi tüm mazlumlar için de sorumluluk duymaktalar.
Gençlerin, konuşmalarından ve verdikleri somut örneklerden, Avrupa Türkleri orta sınıfına ait olan bu kitlenin, Avrupa’daki Türk kurum ve kuruluşlarıyla çok fazla ilişki içinde olmadıklarını anlıyoruz. Kendi aralarında oluşturdukları küçük gruplar halinde, bir araya geliyorlar. Ancak, büyük bir bölümünün organize olmadıkları çok açık bir şekilde ortada. Avrupa’daki bu kitle, genellikle Avrupa Türklerinin üçüncü nesil ve Türkiye’den Avrupa’ya uzman olarak gelmiş gençlerden oluşuyor. Hal böyle olunca, bu kitlenin, Avrupa’daki Türklerle genel anlamda ilişkileri yok denecek kadar az.
Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in konuşmasında tarif ettiği Türkler, takdir edilir ki, Avrupa’nın her yerindeler. Bu Türkler, her ne kadar, keşfedilmemiş olsalar da, alanlarında başarılı, vizyon sahibi, bir çoğu idealist, dünya dilini bilen, konuşan ve insanlık için sorumluluklarının olduğuna inanan Türklerdir. Bunlar, Doğu ve Batı medeniyetleri değerlerinin farkındalığı ile, yeni bir Türk medeniyet tasavvuru oluşturmaya aday Türklerdir. Yani bu Türkler, “Arif” olup, zihinsel dirilişin yeniden Türk İslam medeniyetinde olduğuna “Çağrı” yapan Türklerdir. Bir başka ifadeyle, bu Türkler, 13. yüzyıl Anadolu Türk aydınlanması ve zihniyet değişimi gibi, yeni bir Türk aydınlanma sürecinin habercileridir… Velhasıl, Hz. Pir’in dediği gibi, “Pişmişin halinden anlar mı ham, sözü kısa kesmek lazım vesselam…”. Evet, dünya dilini konuşan Türkler geliyor…
Veyis Güngör
12 Eylül 2021