Emirdağ türküleri Arguvan, Urfa, Barak türküleri gibi kendine has kokusu, ezgileri ile halk türküleri güldestesinde yerini almıştır. Ancak Emirdağ yöresinin çok önemli bir eksiği de şudur: Neşet Ertaş nasıl Kırşehir, Keskin türkülerini gözü, gönlü okşayan estetik bir forma, duyuş derinliğine kavuşturmuş ise Emirdağ yöresinin de türküleri kadar ses getiren bir ozanı, bir yorumcusu çıkmamıştır.
Hatta şunu rahatlıkla söyleyebilirim Emirdağ yöresi yorumcuları türküyü yakan asıl kaynağın duyuş derinliğine yaklaşamamışlardır. Türkü sözlerinde öyle bir karmaşa vardır ki her geçen gün herkes bir yerini değiştirip özgün yapıyı bozmaktadır.
Bugün sosyal medyada az bilinen ama yakıldığı tarih hayli eski olan bir türküyü yerel 6-7 sanatçıdan dinledim. Türkünün sözlerini herkes bir tarafından değiştirmiş çok kötü sözlerle çok iyileri iç içe girmiş.
Bedri Rahmi "Ne zaman bir köy türküsü duysam/ Şairliğimden utanırım" diyordu bir şiirinde.
Şairleri şairliğinden utandıran bir beyit söyleyin deseniz benim aklıma hemen Yozgat Sürmelisi'ndeki:
"Ölüp de kabire girdiğim zaman
Ben susayım, kemiklerim söylesin" gelir.
Bir aşk, bir sevgi bu kadar güzel mi anlatılır. Elinizi şakağınıza koyup şöyle bir düşünün!..
Elinizi şakağınıza koyduracak, sadece türkü sözü olarak değil, halk şiiri ortamında da benzeri olmayan beyit sunayım size:
" Uzak yerden getirirler hurmayı
Yare dünür saldım bir çift turnayı"
Türkülerde turnaların yare selam götürdüğünü biliriz. Peki yare dünür giden turnaya hiç rastladınız mı?.. Ben rastlamadım... İşte bu sözler "Basmam yaylanıza" diye başlayan bir Emirdağ türküsünde geçer.
"Keklikten mi aldın sen bu sürmeyi?
Keklikten sürmeli ey nazlı yarim, ilvanlı yarim..."
Ve bu türkünün ilk dörtlüğü
"Basmam yaylanıza bir daha basmam
Gelin mi gidiyon gül yüzlü yosmam,
Ata binmeyince umudu kesmem
Sözüyün üstünde dur allı gelin, dur nazlı yarim..."
Zahidem türküsü de gelin olan yavukluya yakılmıştır. Ama daha ilk dörtlükte Emirdağ Türküsü'nün Zahidem'den daha güçlü,daha etkili, daha içten sözlere sahip olduğunu söyleyebilirim.
Ahmet Akın müzik düzenlemesi bakımından çok başarılı bir yöre sanatçısı. "Basmam yaylanıza"nın ilk dörtlüğünü benim yazdığım gibi doğru okumuş. Ama "Yare dünür saldım bir çift turnayı" dizesinin geçtiği dörtlüğü beğenmeyip çöpe atmış onun yerine vasat bir dörtlük okumuş. Yazık, sanatçı elindeki altının, pırlantanın değerini bilecek, bilmelidir.
Yeri gelmişken başka bir Emirdağ türküsü var ki sanırım dizeler iskambil kağıtları gibi karılmış, tema bozulmuş. İşte o türkü:
"Güğüm koydum çeşmenize doldu mu?
Üstüne yar sevdim ayan oldu mu?.."
Ne kadar etkili ve güçlü bir giriş, değil mi?..
Şimdi sıkı durun:
"Üç ay oldu Emirdağ'dan gideli
İnce bellerini saran oldu mu?.."
Bu sözlere Emirdağlı ağzıyla şöyle demek gerekir:
"Öl arından bitli gede, kızın üstüne yar sevdiysen ince bellerini saran olup olmadığından sana ne?.. Sen o soruyu yeni yavukluna sor. Kaldı ki Emirdağlı kızlar her önüne gelen ince bellerini mi sardırıyor?.."
Türkünün girişinde "İnce bellerini saran oldu mu?.." varken ilerki dizelere bakın hele: "Yiğit ol sevdiğim ayrılmayalım". Bütünüyle saçmalıklar yığını, Al Fadimem'deki, Emirdağı birbirine ulalı'daki tema birliği yok. İşin daha kötüsü de bunun farkında olan da yok...
Yok benim gönlüm yine "Basmam yaylanıza"ya aktı:
"Ayağına giymiş sedef nalini
Neyleyim dünyada dünya malını
Şu bordo kapının allı gelini
Ah edip döşüne çeker elini..."
Sedef nalın, borda kapı öğeleri ve yine zengin çağrışımlarla türkü noktalanıyor. Tema çok güçlü, sözler çok etkili halk müziği sanatçısı olsaydım bu türkü baş yapıtım olurdu.