Bir toplum için en büyük felaket geçmişteki hatalardan dersler çıkarmamasıdır. Toplumlar ders almazlar onları yönetenler tarih denen ilme başvurarak idare ettiği milleti yönlendirirler.
19 yüzyılın sonlarında Avrupa'ya giden Türk gençleri aydınlar gazeteciler orada Sultan Abdülhamit'e karşı muhalefete girişince Abdülhamit yurtdışında çalışacak işleri ve güçleri olmayan bu gençlerin, aydınların, eninde sonunda Osmanlı Devleti'nde pay kapamak isteyen büyük devletlerin kucağına düşeceğini öngördüğü için ya Türk büyükelçiliklerinde onlara tercümanlık adı altında maaşlar bağladı veyahut da çeşitli makam mansıp vaat ederek yurda dönüşlerini sağladı. Tarihçilerimiz Avrupa'ya giden Jön Türklerin, Avrupa'yı doğru okuyamadıklarını, tekniğini öğrenemediklerini sadece politika ve Osmanlı'nın o gün hazır olmadığı demokrasi meşrutiyet gibi kavramlarla zihinlerini meşgul ettiklerini, bunun da Osmanlı'nın çöküşünü hızlandırmaktan başka bir işe yaramadığını söylerler.
Kitleler halinde Anadolu dışına çıkış 1960'lı yıllarda Avrupa'ya giden işçilerle oldu. Işçi kafileleri devlet eliyle İş Bulma Kurumu vasıtasıyla gönderiliyorlardı. Türkiye ile Almanya arasındaki iş sözleşmesine istinaden gidiyorlardı. Sayıları milyonları buluyordu.Bu işçilerimizin önlerine bir rehberlik bir kılavuz konulmadı. Büyük bir kısmı bu ülkeye zerre miskal faydası olmayan particilerin, Diyanetin dışındaki bazı cemaatlerin tesirine bırakıldı, onları, çalıştıkları fabrikalarda deneyimli birer ustabaşı olarak dönecek Türkiye'de tecrübe dağıtacak eleman olmalarını sağlayacak çalışma yerine Türkiye'deki bazı partiler cemaatler, ülkeye bir miskal faydası olmayan particilik, hizipcilik, cemaatçilik, dernekçilik gibi Türkiye'de müzmin bir hastalık olan, sadece bir kısır çekişme olan işlerle onları meşgul ettiler. Bu ülkede darbelere zemin hazırlamış bazı şaklabanlar oradaki işçilerin en medyatik vaizvileriydi. Yine 1980'li yıllardan itibaren ölçüsüz bir şekilde Devletimizin göz yummasıyla Güneydoğu ve Doğu Anadolu'dan çok sayıda aile Avrupa'ya gitti. Ama bunun altında bit yeniği aramak gerekirdi. Türkiye'de 40 yıldır süren Bu ülkeye trilyonlarca dolar zarar vermiş on binlerce insanımızın hayatını kaybettiği bir örgütün finans kaynağı için bu işçiler örgüt tarafından Avrupa ülkelerinde haraca bağlandı. Bunu Devletimiz nasıl görmedi? Yezidi kökenli bir gazeteci; Yezidilerin topraklarını bırakıpAvruoa'ya gidişleri öyle teşvik ediliyordu ki; isterseniz köpeklerinize bile pasaport veririz yeter ki çekin gidin! deniliyordu, diye bir televizyon konuşmasında anlatmıştı. Halbuki bu ülkede Anka kuşu misali nesli tükenen Süryanilerin Yezidilerin birkaç bin kişiden ibaret kalan nüfusları bu ülkede zarar değil sahip oldukları iş kolları vasıtasıyla ülkeye fayda sağlıyorlardı.
Ülkemizdeki göç, kaçış hala devam ediyor. 12 Eylülden sonra yurt dışına gidenler, 28 Şubat sürecinde gidenler, 15 Temmuz'dan sonra gidenler.
Giderse gitsinler ,gözüyle bakmamalıyız Eğer bu ülkenin insanları ise bu ülke ile bağlantılar devam ediyorsa Devletimiz her şeyde olduğu gibi bu insanlara karşı da adil bir muamele göstermek durumundayız.
Sosyal medya yansıyor Yunanistan'a günde onlarca insan iltica ediyor. Bu sefer gidenler daha tahsilli eğitimli ve onları karşı tarafta iltica işlemlerini kolaylaştırmak için avukatlar bekliyor , öyle zannedildiği gibi zorlukla da karşılaşmıyorlar, yani bu şu demektir sen yetiştiriyorsun sana tam faydalı olacağı sırada çoğu bu ülkede rahat iş bulacak iş kollarına sahip tıp doktoru ve mühendisler...
Giderse gitsinler demek çok kolay onun yerine kalitesiz bir eğitimden geçmiş bir Suriyeliyi Afganlıyı Pakistanlıyı bulabilirsiniz ancak kaliteyi bulamazsınız.
Onlar hiçbir zaman derecelerle bitirmiş Türkiye Tıp fakültelerinde mezun olmuş bu vatandaşların yerini tutmuyor bir müzakere yolunu tutmak lazım bir ikna etmek lazım nedir istedikleri neden gidiyorlar,
Bu arada şunu söylemek lazım Avrupa ülkeleri dünyanın her tarafından gelen sağlık çalışanlarını kabul etmiyor onların tercihi Türkiye kökenli sağlık çalışanlarıdır.