Demokrasi dili, Otokrasi dili

Abone Ol

CB Erdoğan, "Siz isteseniz de istemeseniz de Kanal İstanbul'u yapacağız" dedi. Sizden kasıt Kanal İstanbul'a karşı çıkan çevrelerdi. Demokrasilerde bu tür tabirler kullanılmaz, çünkü iktidarda olanlar yetkiyi halktan alırlar ve kimse halkın vermediği bir yetkiyi kullanamaz. Eğer bir şeyi halkın çoğunluğu istemiyor ve o şey de uzmanlık isteyen bir konu değilse o şey yapılamaz. Demokrasilerde doğru söz vatandaşın istediğini yapmak istemediğini yapmamaktır. Halka rağmen, siz istemeseniz de yapacağım demek otoriter yönetimlerin üslubudur. Bu tür ifadeler yönetimi halktan koparmaya hizmet eder ve giderek halkın sistem içindeki rolünü seçimlerde oy kullanmaya indirir. Oy kullanan ama hiç bir şeye karışmayan, aleyhine olan düzenlemelere bile sesini çıkarmayan bir halk. Günümüzde iktidarın kullandığı buyurgan dil halkı belirleyici olmaktan çıkarmış, tek taraflı propaganda ile görüş ve düşünceleri belirlenen edilgen bir konuma itmiştir. Gerçek demokrasilerde aktör olan halk, otoriter yönetimlerde demokrasi görüntüsünü tamamlayan bir figürandır. Ne yazık ki CB sisteminin getirdiği görüntü budur ve Türkiye uzun süre bu görüntüyü taşıyamaz.

DIŞ POLİTİKA VE EKONOMİK KRİZ

Sokaktaki insanın bir numaralı meselesi ekonomik kriz. Türkiye tarihinin en derin ekonomik krizlerinden birini yaşıyor. İşadamları ödemelerini yapamıyor, vatandaş faturalarını ödemekte sıkıntı çekiyor, piyasada nakit yok, ay sonu yaklaşınca esnaf çeklerini ödemek için oradan oraya koşuyor, bankalar bazı şubelerini kapatarak küçülüyor. Belediyeler işçi çıkarıyor, müteahhitlere ödeme yapılamadığı için daha önce ihale edilen işlerin bir kısmı yapılamıyor.Araplara vatandaşlık satılarak sıcak para bulmaya çalışılıyor. Toplum tam dibe vurmuşken Kanal İstanbul'u ortaya atmak iki şeye yarıyor. Birincisi, böyle büyük bir yatırımı finanse edecek güçteyiz, kriz filan yok mesajı veriliyor, ikincisi vatandaşın ağzına bir sakız verilerek kriz gündeminden uzaklaştırılıyor. Libya'ya asker gönderme hamlesinin arkasında da aynı sebep var, asker cephedeyken vatandaşa kriz konuşulmaz mesajı veriliyor. Türk insanının askere verdiği değer üzerinden krizin sineye çekilmesi sağlamış oluyor.

Kanal İstanbul hamlesinin elbette başka sebepleri de var, ama mevcut haliyle en çok gündem değiştirmeye hizmet ettiği ortada. Libya'da kimin kazandığı Türkiye'nin hiç bir problemini çözmez, sadece gerçek gündemimizi unutturur. Libya ile yapılan Deniz Anlaşması doğru ancak ortada taahhütlerini yerine getirebilecek kapasitede bir Libya hükümeti yok. Kaldı ki iki tarafta Müslüman, doğru rol taraflar arasında tercih yapmak değil, tarafları barıştırmak ve Libya'nın birliğini sağlamaya çalışmak olmalıydı. Bir kaç hafta önce Barış Pınarı Harekatında da aynı patırtı çıkarıldı, sonunda ne oldu, dünyanın fethine çıkılmış havası verildi, 10 kilometrelik bir alana saplanıp kalındı. Hiç bir sorun çözülmediği gibi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin inandırıcılığı da yok edildi.

SÖZCÜ DAVASI

İçinde Emin Çölaşan'ın da bulunduğu bir kısım Sözcü Gazetesi yazarı FETÖ'ye yardımdan hapis cezasına çarptırıldı. Sözcü'nün yayın politikası belli, Çölaşan, Necati Doğru gibi yazarlara FETÖ'cü demek için hukuku ve vicdanı bir tarafa bırakmak gerekir. Bu kararla topluma adeta hiç kimse FETÖ suçlamasından korunmuş değildir, hiç biriniz emniyette değilsiniz ona göre hareket edin mesajı veriliyor. Yani yargıdan kurtulmak için FETÖ'cü olmamak yetmiyor, önemli olan iktidarın size FETÖ'cü deyip demeyeceği. Tayin edici unsur örgüt mensubiyeti veya suç işlemek değil, iktidarın ve ona müzahir olmuş bir kısım yargıçın size FETÖ'cü dememesi.