SÖZÜ UZATMADAN İKİ KELAM
Türk milliyetçilerinin önemli bölümü duygusal olarak Turancıdır. Yani dünyanın her hangi bir yerinde bir Türkün kılına zarar geliyorsa bundan etkilenir. Yüreği yanar. Üzülür. Yardım etmek ister. Onun için birinci öncelik esir ve mazlum Türklere yardım edilmesi ya da seslerinin duyurulması, dünya gündeminde tutulmasıdır.
Yılarca yazdığımız yazılarda, yaptığımız konuşmalarda Türkiye’mizi “Türklüğün son bağımsız kalesi” olarak tarif ederdik. Bugün şükürler olsun başka bağımsız Türk Devletleri de oldu. Ama halen zulüm gören ve milyonlarla ifade edilen esir kardeşlerimiz de var. Bunlar bilinen gerçekler…
Ben başka bir şeye dikkat çekmek için bu girişi yaptım.
Kişisel olarak işi ele alalım. Senin işin gücün var. Bağımsızsın, hürsün, gelirin yerinde… Ama sıkıntıda olan kardeşlerin var. Bu duruma üzülüyorsun da… Ama daha iyi yaşamak için sürekli bir şeyler satın alıyorsun. Borçlanıyorsun. Lüks ve israf hastalığına yakalanmışsın. Bankalara borçlusun. Şahıslara borçlusun. Bu alışkanlıktan vazgeçemiyorsun. Bu durum özgürlük ve bağımsızlığını elinden alıyor. Ama arada sırada kardeşlerin aklına geliyor, onların durumuna üzülüyorsun. Bir türlü lüksten, israftan vazgeçip, borçlarından kurtulup, tasarruf edip, güçlenip kardeşlerine destek olmayı başaramıyorsun.
Şimdi de bu durumu ülkemiz anlamında düşünelim. Kendi sorunlarımızı çözememişiz. Bırakınız çözmeyi akılcılıktan uzaklaşıp, elimizdeki avucumuzdaki varlıkları kaybedip, gırtlağımıza kadar borçlanmışız. Adeta geleceğimizi yemişiz. Gelecek nesillerimizi bile borçlandırmışız. Birçok konuda başkalarına muhtaç hale gelmişiz. Bu durumda kardeşlerimize ve hatta mazlum halklara, milletlere yardım etmemiz mümkün mü?
Bu durumda samimi olmak, dürüst olmak gerekirse yapılacak yardım ve desteğin duadan ve işin edebiyatını yapmaktan öte gidemeyeceği açıktır. Zaten de öyle oluyor…
Sosyal medyada uzun yazılar itibar görmediği için özetin özeti budur.
Evet, davamızda ne kadar samimiyiz?
Not: Fotoğraf Orta Asya'yı ve Anayurt'u anımsatması bakımından kullanılmıştır.