Darbe tartışmaları, bir anda Covid-19 salgınının önüne geçti ve tam bir kör döğüşüne döndü.
“Ben öyle demedim, yok dedin. Senin niyetin belli, sicilin bozuk” gibi karşılıklı suçlamalar sürüp gitmekte. Peki, aslında neler oluyor, işin görülmeyen yüzünde, hangi “gizli” mesajlar ve tehditler var?
Bu tartışmada Sn. Cumhurbaşkanı’nın ve AKP’li siyasilerin “darbe” sözcüğüne yükledikleri anlamı kavramadan ya da farketmeden bu tartışmayı anlamlaştırmamız oldukça zor. Yoksa bu haliyle karşılıklı sözlü sataşmaların, bizler için ergen çocukların mahallede ağız kavgasına benzeyen basitlikten öte bir anlamı olmaz.
Sn. Cumhurbaşkanı ve külliyede görevli bürokrasi ile AKP siyasi çevreleri, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemine geçişimizle birlikte siyasi güçlerini devletle özdeşleştirdiler ve eşitlediler. Kendilerini “devlet” olarak görüyorlar. İktidarların, hükümetlerin devleti yönetmesi ile kendilerini devlet yerine koymaları çok farklı olgulardır ve sonuçları itibarı ile de çok tehlikeli bir gidişin ilk işaretleridir.
Sn. Cumhurbaşkanının iki şapkası, tek yüzü vardır. Hem yürütmenin hem de AKP’nin Genel Başkanıdır. Cumhurbaşkanlığı Yürütme Sistemi, geçen iki yıldaki uygulama sürecinde, meclis aritmetiği ve “Cumhur İttifakı” sayesinde, Cumhurbaşkanının yasama ve yargı üzerinde tartışmaları sürekli devam eden bir vesayetinin oluştuğu iddiasına da sebeb olmuştur.
Bu durum, dolayısı ile Sn. Cumhurbaşkanı ve yürütme kadrosu, kendilerini devleti yöneten siyasi kimliklerinin üzerinde ve bu konumlarının çok ötesinde bir algının ve de kabulün içinde görüyorlar. Siyasi kimliklerini devletin bizzat kendisi olarak konumlandırıp, kendilerine ve hükümet etme sistemlerine karşı yapılan her türlü tenkid ve eleştiriyi, devlete yapılmış olarak görüyorlar ve kendi iktidarlarını, hükümetlerini değiştirecek, yıkacak her faaliyeti, niyeti ve siyasi hamleleri devlete yapılmış ve devleti yıkmak olarak görüyorlar.
CHP’li Büyükşehir Belediyelerinin yapmaya niyetlendikleri her türlü vatandaşın destek ve sempatisine sebeb olacak karşılıksız yardım ve destekleri siyasi iktidarlarını zayıflatacağı, dolayısı ile devleti zayıflatacağı algısı ile karşı çıkıyorlar ve karşı çıkıp önler iken de gerekçe olarak “devlet gereğini yapıyor siz paralel devlet misiniz ki devlet ile rekabete giriyorsunuz?” diyorlar.
Muhalefetin her türlü siyasi itiraz ve tenkitlerini bir hükümet tenkidi ve değişikliğinin isteği olarak değil; sistemi değiştirerek yeni devlet kurmak niyeti olarak görüyorlar. Tabii bu ruh halleri ve kabulleri muhalefeti, siyasi rakipleri olarak değil, iktidarları ile özdeşleştirdikleri devleti yıkmak isteyen hainler olarak görmelerine sebeb oluyor. Siyasi dillerindeki ayrıştırıcılık ve dışlayıcılığın temelinde de bu kabulleri yatıyor. Ayrıca, kendilerini devlet, muhalefeti de devleti yıkmak isteyenler olarak gördüklerinde; gerçekten Türkiye Cumhuriyetini bölmek ve yıkmak isteyen iç ve dış terör odakları ile onların dış bağlantılarını da muhalefetle aynı safta değerlendirerek bir hainler cephesi algısı oluşturmaya çalışıyorlar.
Şimdi bu izahlarımızdan sonra darbe tartışmalarının görünmeyen tehdit ve şantaj yönüne, her iki taraf açısından bakmaya çalışalım.
CHP sözcülerinin “saray rejimi sonlanacak, bir şekilde, bir yolla gideceksiniz, sistem değişecek” sözleri, aslında birkaç ay sonra muhtemel siyasal gelişmelerin tahmini üzerinden CHP’nin siyasi güç devşirme hamlesidir. Meclis aritmetiğinin Babacan üzerinden değişmesi ihtimali muhalefet cephesinin ciddi beklentisidir. AKP’nin parlamentoda güç kaybetmesi ve bölünmesi Sn. Cumhurbaşkanı ve atanmış hükümetin bakanları ile AKP’li siyasiler tarafından bu durum bir siyasi muhalefet hamlesi değil, devlete yapılmış darbe olarak kabul ediliyor.
Babacan’ın uluslararası ekonomi çevrelerinde kabul görme algısı ki bu propaganda bizzat kendisi ve yakın çevresi tarafından özellikle yapılmakta; önümüzdeki dönemde muhtemel ekonomik krizden çıkış için gerekli finansı bulacağının reklâmı, dış bağlantıları ile birleşince, AKP’nin kabulü ile darbenin uluslararası ayağı da tamamlanmış oluyor.
Sn. Cumhurbaşkanı’nın darbe tehdidi ile bir köşe yazarı hakkında suç duyurusunda bulunması bu tartışmanın gündemde kalmaya devam edeceğini gösteriyor.
Bu tartışma ile parlamento aritmetiğinin değişmesine sebeb olacak ve bu istikamette faaliyette bulunacaklara da bu darbe tartışmalarında üstü örtülü olarak, “bulaşırsanız, organizasyonların içinde olursanız” sonuçlarına da katlanırsınız tehdidinin de olduğunu bir ihtimal olarak görmeliyiz.
Seçimle gelen seçimle gider. Bu çok doğru bir ifadedir. Seçimle gelen parlamenterler meclis içinde saf değiştirirlerse, kendini devlet yerine koyan iktidar tarafından bu hareket demokratik bir hareket olarak görülmez. Bu onların gözünde darbe olur. Çünkü erken seçim ve Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemini değiştirecek her siyasi faaliyet, AKP iktidarını ve Sn. Cumhurbaşkanı’nın görevini sonlandırabilir. Dolayısı ile kendileri açısından bu tür faaliyetler hükümete karşı yapılan siyasi bir hamle değil, devlete karşı yapılan bir darbe anlamı taşır.
CHP sözcüleri darbeyi kim yapacak? Darbenin silahlı gücü kim? Silahsız darbe olur mu? derken aslında onlarda gerçeğin yani işaret ettikleri ve söyledikleri değişimlerin parlamento aritmetiği sonrası olacağını biliyorlar. Fakat taktik olarak söylemeyi, hem etik hem de zamanlama açısından doğru bulmuyorlar sanıyorum. Peki, bu tartışmalar ve gelişmeler nereye evirilecek ve nasıl bir yol izleyecek?
Türkiye’de siyasi hareketliliğe ve sert siyasi virajlara sebeb olacak en önemli potansiyel gelişme AKP’nin bölünmesi ve Cumhur ittifakının mecliste çoğunluğu kaybetmesi ihtimalidir. Yani önümüzde sadece Covid-19 sonrası ekonomik sıkıntılar değil, siyasi depremlerde sürpriz olmayacaktır.
CHP, İyi PARTİ, Saadet PARTİSİ, HDP, DEVA ve de Gelecek Partisi tek bir ortak paydada buluşmanın hesabını yapıyorlar: Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek üzere işbirliği…
Yani, sistemi değiştirmek.
Yani, iktidarı AKP’den almak.
Yani Sn. Cumhurbaşkanı’na ve hükümetine ve de AKP iktidarına silahsız, siyasi sivil darbe yapmak!..
İşte asıl konuşulmayan “darbe” muhabbetinin arkasındaki gizli gündem bu.