Baharı, yazı, kışı bilmem ben. Ayları, günleri, saatleri bilmem. Günler kısalır, güneş erken batar, geceler uzun olur, erkenden uyuruz, ellerimiz çatlar, ayakkabımız su dolar, burnumuz akar, dağ, taş yemyeşil olur, çiçekler açar, gelincik, papatya, nergis dolar her taraf, koyunlar, keçiler doğurur, şimşekler çakar, çörtenler akar, sümbüller sarkar, damlar loğlanır, sinema önlerinde gülle oynarız, deleme çeviririz, artist oynarız, yahut güneş erkenden doğar, yavaş yavaş yükselir, tepemize gelince ateş gibi yakar, terden vıcık vıcık oluruz. Benim yazdan da kıştan da anladığım bunlar.
Ben nereden bileyim hangi ay hangi mevsim? Neme gerek aylar, saatler. Hangi gün kısa hangisi uzun bana ne. Bilsem ne olacak? Neme yarayacak?
Güllem olacak benim. Delemem olacak. Pervin Par, Sevim Tuna, Yıldız Tezcan fotoğraflarım olacak. Sevinmem, üzülmem lazım. Üşümem, terlemem lazım. Bana ne bahardan yazdan. Bana ne yağmurdan, kardan. Yılmaz Güney seyretmem, kara pekmez dökmem, seviyor, sevmiyor demem lazım papatya yapraklarından. Fatma Girik oynamalı, Erol Taş gülmeli, Bilal İnci cin cin bakmalı uzaktan uzaktan. Cüneyt Arkın uçmalı, Yılmaz Köksal sevinmeli, Umit Tokcan kavuşmalı sevdiğine. Ben ne anlarım yazdan kıştan. Ben ne anlarım temmuzdan, marttan.
Üzüm yemeli, ayran içmeli, tütün dikmeli. Gülmek ve ağlamaktır mevsimler. Uyumak ve oynamaktır. Üşümek ve terlemektir. Ben ne anlarım doğmaktan ve ölmekten. Çoğaltmak ve eksilmektir hayat.