Büyük Adamlar veya Nietzsche Yüzyılı
19. yüzyıl insanı için Balzac'ın romanları bir mabettir. Herkes onda kendinden bir parça bulur. Özellikle kadınlar ve erkekler... Balzac'ın tasvir ettiği Paris’in zevk ve eğlence hayatı herkesi cezbeder. Zevk ve sefahat, ihtişam ve sefalet bir aradadır. Paris, Napolyon’un imparatorluk ordusundan geriye kalamış dul kadınların yaşadığı bir şehirdir. Balzac'ın, bakire kadının değil de dul kadının peşinde koşmasının, roman kahramanlarını hep dul kadın üzerinden inşa etmesini başka nasıl açıklayabiliriz? Soylusu, soysuzu, güzeli çirkini ile Paris kadınları Balzac’ı cezbetmiştir. Balzac’ın romanlarını okuyup da kadın kahramanlarına hayran olmayan ya da Dostoyevski'nin romanlarını okuyup da onun kadınlarına acımayan tek bir erkek gösteremezsiniz. Dünya cenneti yaşamak isteyenler Paris’e koşmuştur. Jön Türklerin kaçışı biraz böyle değil midir?. Tanpınar geç kalmışlığı yine aynı his ve duygulardan kaynaklanmamışımdır? Baudelaire göre rezil, Balzac’a göre orospudur Paris! Ama her ikisi de vazgeçemez Parsi’ten. Çünkü Paris’in rezilliği de orospuluğu da her iki yazarı cezbetmiştir. Restorasyon devrinde Paris eğlenceyi, kadını, gece hayatını, bankayı, borsayı, parayı yeni keşfetmiştir. Bundan dolayı 19. yüzyıl insanı Balzac'ın romanlarında kendini bulur. Çünkü 19. yüzyıl insanı henüz modernizmin yarattığı travmaları yaşamamıştır. Henüz yeni keşfedilen modernizm insanı konfora, rahata ve zevke sevk etmektedir. İnsanın hoşuna giden her şeyi vaad etmiştir.
20. Yüzyıl insanı ise iki dünya savaşı, buhranlar yaşamış, modernizmin getirmiş olduğu sancılar yüzünden acı çekmiştir. 20. yüzyıl insanı bu yüzden Dostoyevski'nin eserlerinde kendini bulmuştur. Balzac’ın eserleri 19. yüzyıl insanın günah işleme odası, Dostoyevski’nin eserleri ise acı çeken modern insanın günah çıkarma odasıdır. Dostoyevski modernizmin insanda yarattığı travmalara parmak basmıştır. İnsanın varoluş sorunu yüzünden çektiği acıyla çığlık atmıştır. Bu yüzden 20. yüzyıl Balzac’ın değil, Dostoyevski’nin yüzyılı olmuştur. Avrupa Dostoyevski’yi keşfettiğinde Balzac’ı bir kenara bırakmıştır… Gerçekte 19. yüzyıl Balzac'ın 20. yüzyıl Dostoyevski'nin yükseliş asrıdır. Bu ikisinin arasını bulmaya çalışan Tolstoy ise Mesihi bir çağrıyla Balzac’ın aşka susayan kahramanları ile Dostoyevski’nin acı çeken kahramanlarını tanrının mesajında buluşturmak istemiştir. Ve kilisenin dışında kendi mabedini kurmuş, zevke koşan modern insana her şeyin boş olduğunu, zevkten acı çeken insana ise çarenin Tanrı’da olduğunu söylemiştir. Örnek mi istiyorsunuz demiştir. İtiraflarıma bakınız! Son iki yüzyılın özeti Balzac, Dostoyevski ve Tolstoy’dur…
Bu üç büyük ustanın dışında kalan Nietzsche'den bahsetmek istemiyorum çünkü onun eserlerine kitleler girmeye cesaret edememişlerdir. İsa'nın havarileri gibi takipçisi çok az olmuştur. Ama onun peşinden giden her yazar felsefenin azizi olmuştur. Onun sesine kulak verenler asiler ve delilerdir. Nietzsche mabedin yolunu değil, tımarhanenin yolunu göstermiştir. Bu yüzden cesur okuyucuları, asi havarileri vardır.. Onun sesinin yankısı ancak 21. yüzyılda anlaşılacaktır. 19.yüzyılda Tanrı öldü çığlığı ancak 21. yüzyılda işitilmiştir. 21.yüzyıl tanrının varlığının en çok sorgulandığı yüzyıldır.... Belki de Nietzsche yüzyılı olacaktır. Sonuç olarak büyük adamların sesi çağları kuşatır. Tıpkı Balzac, Dostoyevski, Tolstoy ve Nietzsche gibi çağrıları asırlara yayılır...