İnsan psikolojisi ve fizyolojisi "ergenlik" başlığına nice anlamsız, mantıksız, fevri, ham davranışları sığdırmış...
Edindiğimiz tecrübelere dayanarak ne güzel ne anlamlı ne ağız tadıyla söyleriz şu cümleyi; “bugünkü aklım, mantığım, olgunluğum ve çözüm pratiğim keşke gençlik çağımda da olsaydı...”
İnsan psikolojisi ve fizyolojisi “ergenlik“ başlığına nice anlamsız, mantıksız, fevri, ham davranışları sığdırmış... Ben demiyorum, bilim ve ilim bunları yazıp anlatıyor... Beşer bu, yaşı kemale erene ve tecrübeyle pişene kadar; bazen hem şaşar hem de büyük hatalar yapar... Ve bu hatalar bazen çabuk unutulan türden “değer” geçer bazen de yaralar henüz kabuk bağlamadıysa “deler” geçmez!
Bunca girizgâhtan sonra mevzuyu nereye mi bağlayacağım? Mevzuyu Doğu ve Güneydoğu üzerinden çoğu ilk görev yeri olarak çoğu da üç beş yıllık tecrübesiyle atanan kaymakamlarımıza, valilerimize, savcılarımıza, hakimlerimize bağlamak istiyorum... Evet çok gençler, enerji dolular, aktifler, idealistler tamam da geçmişin travmalarından henüz tam olarak kurtulamamış “yükü ağır” şehirler için çok tecrübesiz değiller mi?
Burada bölgeyi ve sosyolojiyi geçmişten bu yana okumak-anımsatmak adına hemen bir parantez açmak istiyorum... Yakın tarihe kadar şark görevi, aleni bir şekilde sürgün yeri olarak adlandırılırdı. Mesleğinde, ruhunda, zihninde, sosyal ilişkilerinde sorun yaşayanlar veya üst düzey yetkili birinin canını sıkıp “seni şark-a sürdüreceğim” tehdidinden sonra kırgın ve kızgın bir şekilde yolu tutulan bir yerdi şark... Bunca olumsuzluğun üzerine onlarca yıl terör belasıyla bir türlü belini doğrultamamış bir yerdi şark... Son yıllarda devlet eliyle huzur ve güvenden yana sağlam taşlar döşenirken şu hamleyi de beklerim; Doğu ve Güneydoğu illeri göreve yeni başlayanlara değil meslekte en az beş on yıl tecrübesi olanlara verilmeli... Şunu hepimiz çok iyi biliyoruz, bazı şehirler görevinizi layıkıyla yapmanızla birlikte “şehrin sosyal dokusuna” itinayla dokunmanızı da ister! İşte bu şehirler tamda Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizde... Misal İzmir’de çoğu insan valiyi, kaymakamları, başsavcıyı tanımaz-bilmez-merak etmez-ille de göreyim demez... Fakat Doğu ve Güneydoğu illerimizde bunun tam aksi bir durum vardır. Sokaktaki çocuk bile şehrin tüm protokolünü tanır, görmek ister,” devletini temsilen” başına elini sürsün ister...
Durum böyleyken ve böylesi net veriler elimizdeyken bu yönde düzenlemeye gidilmesi gerekiyor.
Yaşanan bu atamalara dair bir gerekçeye de değinmek istiyorum... Bürokraside şöyle bir gerekçe sıklıkla zikredilir; bekarken veya çocuklarımız büyümeden şark görevimizi tamamlayalım da büyük şehirlerde çocuklarımız okusun! Neden? Doğu ve Güneydoğu’da okul yok mu? Burada hemen inceden bir sitemde bulunmak istiyorum; Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan, okuyan, geleceği için canla başla ter döken evlatlar da var!
Kısaca bölge evlatlarının en çok ihtiyaç duyduğu şey; “devletinin şefkat elini anne-baba olgunluğuyla” harmanlayıp yüreklere dokunan idareciler...
Evet bu bölgeye dair tespit çoğu insanın bilinçaltında olmasına rağmen bir türlü adı konulamayan bir durum. Bazen olur ya; içimizde dolup dolup taşan, bizi mutsuz eden, içimizde eksik parçalar olduğunu hissettiren duygular yaşarız ve hep diken üstünde hissederiz kendimizi... Ve tüm bu mutsuzluğumuzun kaynağını biliriz de bir türlü adını koyamayız. Sonra biri gelir ve teşhisi koyar! Sonra hep bir ağızdan “işte bu, işte tam da bunu anlatmak istiyordum” deriz ya... İşte bu tespitimde Doğu ve Güneydoğu şehirlerinin yüreğindeki ve zihnindeki “işte bu” diyeceği bir teşhis...
Yaşıyla, olgunluğuyla, tecrübesiyle “hamdım piştim” diyecek ve kendi evlatlarını da alıp “biz geldik” diyecek idarecilere start verme zamanıdır Doğu ve Güneydoğu’da...
Kısaca Doğu ve Güneydoğu; hamların pişme yeri değil pişmişlerin mis kokularını ve lezzetlerini yayacağı yerler olmalı...