(Gurbette bir Adıyamanlı-Mustafa ÇETİNKAYA)
“Hayat bir tiyatrodur, tiyatro da bir Hayat”
Ben Adıyamanlıyım,Hısn-ı Mansurlu..
HISN-I MANSUR’DA! “HASAN MEKKİ ÇIKMAZI’NIN” kerpiç bir damında doğmuşum.; İlk,babam beni almış kucağına,kulağıma –Mustafa!!.Demiş..
Anama sorarsan; KARAKIŞ MI, ZEMHERİ Mİ der,bilemem..
Ama ben, nedense; Bağbozumu ” KERGAH” zamanı tam “KUŞLUK” vakti; Bir “MİŞMİŞ ağacının gölgesinde” doğduğumu düşlerim...
Hangi yıl doğduğum pek belli değil! “Çabuk askere gideyim diye, Büyük yazdırmışlar kütüğe”..
Hem o zamanlar- tarihin ne önemi vardı ki; “Ha BEŞ YIL ÖNCE, ha BEŞ YIL SONRA….”
Ben Hısn-ı Mansurluyum,öz Adıyamanlı..
Ne sandın beni? Hısn-ı Mansurun sevdasıyla sevdalı;Hocaömerliyim-Eskisaraylı-Musalalı- Kalalı, Harharlı-Sıratutlu-Yenipınarlı-Maralı, Ben de buralıyım gülüm-buralı/Bahtı karalı..
Sizden biriyim;Ne sandın beni! Çekinmeden-gelin Sarın beni;Sizden ne farkım var sanki?
Bakmayın yüzümün parlaklığına,kanmayın ellerimin nasırsızlığına- Kanmayın; “Bu yüzümdeki parlak/derin izler “ÇİLELİ” ömrümün başka adıdır, Bu çilemi gizleyen nasırsız eller “MEMLEKET” hasretimin canlı şahididir..”
Bakmayın öyle; Çekinmeden yaklaşın-yanaşın!
Ben bir muammayım; Çileyle yoğrulmuş hayatın özüyüm ,taa kendisi.... “Bazen-kuytu köşelerde uğur böceği,bazen ıssız dağ başlarında bir kır çiçeği”; Ellerinizi kanatmadan “çalılar arasından” uzatın “Tutun -Sarın-Alın” koklayın, Açın “Okuyun-Anlayın-Tanıyın” beni
….!? Şafak’ta yollarda açılır gözüm;
Yüzüme vurdukça ZEMHERİ Yeli,
Çalışır bedenim-tutuşur Közüm,
Silaha (KOY) veren-FİŞEK misali..
Yürür ayaklarım tutar ellerim;
Uzanır ÇÖLLERE sarar-VİSALİ,
Yerlere/Göklere sığmaz hallerim;
Nimete(DOY)veren-UŞAK misali..
Emeğe aktıkça ALNIMIN TERİ;
Rahmet ve bereket olur bedeli,
Boy verir ürünüm sarar her yeri;
İnsana (SOY) veren-KUŞAK misali..
Sebile gelince ekmeğim-aşım;
Gaipten uzanır bana-DOST ELİ,
Sanki göğe değer bu dertli başım;
Hasada (BOY)veren-BAŞAK misali;
İNSANI sardıkça emeğim/varım;
Gezinir Üstümde-bir SEBİL yeli,
O zaman serilir GÖNÜL ambarım;
Hünkara (TOY) veren-DÖŞEK misali..
Paylaştıkça NUR’A gark olur tenim;
Devinir gönlümde bir hasret seli,
Vuslata ram olur ruh-u bedenim;
Maşuka(KAY)veren-AŞIK misali..
(İHB/1.Aralık.2011/Adıyaman)
…..!?
Ahh!
BENİ BENİM GİBİ OLANLAR ANLAR…..
Ben Adıyamanlıyım, Hısn-ı Mansur’lu!
Hısn-ı Mansur’un garip ve bikes çocuğu; Çocukluğumda az mı içtim “AYRAN ÇORBASI”, DELEME çevirdim KIRNAP ipiyle, Hem “ÇELİK-ÇOMAK, MİSKET” oynadım, Gidip “HACI AHMEDİN DÜZÜ’NDE CİRİT” seyrettim..
Ne sandın beni?
KUBBEZİ peşinden az mı koşturdum HASAN MEKKİ sokağında düşüp-kalkarak..
Dinleyin-dinleyin de anlayın!
Ah!! O yıllar..
Gözü çıkası, bir türlü geçip-gitmeyen, O Kıtlık-Yokluk, Yoksunluk yılları; Üstümüzde “KAYSERİ BEZİ’NDEN” bir fistan, Her yanımız yara-bere içinde, Gözlerimiz çapaklı/Ayaklarımız çırçıplaktı...
Anam kırmızı bir iplik bağlardı ayak baş parmaklarıma “TILSIM” diye;Ki yolda “Taşlara değerek-kanamasınlar”..
Ah o yıllar,ki! “Mert’i-namert’e,dostu-düşman’a eğdiren; Çileli yıllar”.. O yıllarda ben.. Bazen “BERİ KÖPRÜSÜ’NDE” ürkek bir serçeydim;“DELLEK ve ZAĞLA’NIN” suyundan içen..
Bazen “YEDİ KARDEŞ’TE” ser’den geçendim;“Memleket üstüne türküler biçen”
Bizim de! Bağımız-bağçamız vardı;Harmanda “GEM’LERE” ben de binerdim, Sokağımızın başı uzun ve dardı; “Çalı/çırpıyı” duvara sürer-girerdim..
Hatırlarım..
“Emmi’min de “İNGİLİZ ŞALVARI” vardı, Üstüne giyerdi beyaz bir MİNTAN, Elinde “KEHRİBAR TESPİH” parlardı, Ayağında kırmızı bir çift YEMENİ”
Emmim de “ŞATAFAT’A” çıkardı hani..
Ben Hısn-ı Mansurluyum,öz Adıyamanlı..
Anlayın beni;…
Ben de “böcek dolu kuyulardan” su içtim SİTİLLER’LE, Ben de Geceleri-Babamdan “KELLE VURMA HİKAYELERİ” dinlerdim;
DAM’DA-Yıldızları seyre dalarak…
“Abdulgani Baba Türbesinde “KEL KÖFTE” yerdim, Sonra gider;Bibim gilde Şillige pekmez sererdim..”
Beni böyle görün;Beni benden sorun..
Ahh..! İlk kez “Musalla’da ,bir Bayram günü”, Gördüm BONCUK’U,Seyrettim CAMBAZ’I,
İçimde bilemediğim duygular yeşerdi;Beni bana döndürdü.. ……… Bir gün atladım “MUHLİS’İN BUSİNG’İNE” ;Gidiş o gidiş..
Artık her şey gerideydi;
KEL ŞÜKRÜDE “yemek” yiyemeyecek, KAHVECİ MUSA’DA “çay” içemeyecektim.
Ah!!
Artık “Pirin Havuzunda” yüzemeyecek, Ne Hıdrellez de, ne de Sultan Nevruz’da “NAKIBIN HAVUZU’NDA” gezemeyecek; Sevgililer üstüne nameler dizemeyecektim..
Ve de artık! Ağzımı dayayıp(ÇEŞME LÜLÜKLERİNDEN)kana-kana Su içemeyecektim; Yeni pınar’da, Hoca Ömer’de,Ulu cami’de.. Ve de “Eski saray Camii- Çınar dibine” uzanıp da; ”Memleket üstüne derin hayaller kuramayacaktım”..
Neyleyim ki-içimdeki ateşi söndüremedim; Gurbet ateşini sıla hasretine sardım- düştüm yollara; Çağ-çağ aştım,diyar diyar koşup-dolaştım, hayallerimin peşinden..
Delikanlılık işte! “Hakikatime doğru koşacak;İSTANBUL’A gidecek, kurtulacaktım..
Aha gurbetteydim artık! ABOPAŞA DERESİ-MICIR-KABALTI” her şey her şey gerideydi şimdi;
Ahh!Gençliğim Eyvahh..
Bir deryaya dalmıştım tarifsiz duygular peşinden; İstanbul sokaklarını arşın-arsın nakşettim gönlümün umman sahnelerine.. İstanbul’un namütenahi sokaklarında ,öylesine bir hayatın cenderesinden geçtim ki; Hamdım,toydum- piştim;YUNUSVARİ,ben-ben oldum.. ……… -Geçti ömrümüm üç çeyreği İstanbul sokaklarında; İstanbul sokaklarında-On üç çocuk doğurmuş-Harap/Bitap bir Ana’nın hali gibi;Okuyup/derledim, topladım köm,köm ettim, Karıncalar misali düştüm yollara-Dağ dağ aştım;Arayıp/bulmak, Adam olmak, kendimde kalmak,ben’de “Ben olmak” için.
Ben Adıyaman’lıyım,Hısn-ı Mansurlu.. Hısn-ı Mansurun garip ve bi’kes çocuğu; Bir gün olsun MODA’DA balık yemedim,BOĞAZİÇİ’NDE sevdalanmadım;Ben “Adıyaman’ı düşünen bir ORHAN VELİ’YDİM!”
Gönlümde hicran ateşinin közleri, Kadehlerimde sahnelerin izleri vardır..
Yoruldum artık; bıktım-usandım! “Sıla hasretiyle kavruldum, yandım, bittim, Gurbet ateşiyle aş olup-piştim;Hiç kimsem yok;Yalnızım-yapayalnızım..
Başıma çöken yalnızlık kabusuyla beraber; Geri döndüm-Aha! aranızdayım artık…
“Kulaklarımda YEDİTEPE’DEN yükselen bir ezan sesi, Ensemde “KERTİLLİ HOCA’NIN tatlı nefesi”,
Aha da geri döndüm! Gelin yaklaşıp-yanaşın, sarınıp-tanışın;Çekinmeden kucaklaşıp-koklaşın..
Ben! “Bir ŞAİR değil,AKTÖR değil,FİLOZOF değilim; Bir AKİF,Bir HAYAM, Bir YUNUS hiç değil..” Kim bilir! Belki bunların meczinden oluşmuş bir karışım gibiyim.. BENİ BENİM GİBİ GÖRÜN, BENİ BENDEN SORUN:
Ben “BİR TERKİBİM KADEHLERDEKİ”;İçin-alışın.. Ben “BİR DEMET HAYATIM”;Açın-bölüşün…
(İ.Halil BAYRAM-01 Mayıs-1998-Adıyaman)