Bayram vesilesiyle yürek rotamıza Tunceli'yi aldık bu bayram...
Bakışlarında Beni Dinlendiren Bir Tılsım Var Ey Can...
Kıyısındaymışım Gibi En Uçsuz Bucaksız, En Mis Kokulu Denizlerin ve Nehirlerin...
En Uçsuz Bucaksız Yaylaların, Bereketli Ovaların, Kekik Kokulu Dağların...
En Yürekten, En Cennete Yakın Duaların...
Ve Şimdi Kıyısındayım; Yüzüme, Ruhuma, Avuç İçlerime Dokunan “En Can Kokulu” Rüzgarların...
***
Bayram vesilesiyle yürek rotamıza Tunceli’yi aldık bu bayram...
Ve “Sular Şehri Tunceli’de” her an kıyısındaydık huzurun, tarihin, hikayelerin, türkülerin, dedelerin...
Öyle ya; tatil için, dinlenmek için, moral bulmak için öyle büyük paralara ve hava basmaya yarayan abartılı mekanlara hiç gerek yoktu aslında! Yeter ki yüreğiniz dolu olsun... Evet üç beş günlüğüne kapısını tıklattık; Munzur Baba’nın, Ana Fatma’nın, Gelin Pınarı’nın, Düzgün Baba’nın ve daha nicesine mesken olan Tunceli’nin...
Yaklaşık 34 bin nüfuslu Tunceli böylesi tatil günlerinde neredeyse iki üç katı misafiri ağırlıyor... Tatilci yelpazesi çok geniş ve renkli bu şehrin... Çadırcılar, günü birlik gelenler, otelde konaklayanlar, akraba ziyaretine gelenler, yurt dışında yaşayan gurbetçiler, dost kapısına misafir olanlar (bizim gibi)...
Evet uzun bayram tatilini değerlendirmek için Tunceli’nin kapısını tıklatan tek biz değildik anlayacağınız... Gökten iğne düşse elbet birinin başına isabet ederdi desem yeridir... Yer gök insandı... Hangi yöne gitseniz araç, insan, çadır, kilim, masa, sandalye kitleleri çıkıyordu karşımıza... Bu arada devasa sokak köpeklerini de unutmamak gerekiyor. Hepsi küpeli (kontrol altında) bu köpekler için şehrin her noktasında dolu su ve mama kapları bulunuyor...
Gelelim izlenimlerime... Bana kalsa attığım her adımda bir şiir yazardım bu şehre çünkü bende birkaç şehir var ki şahsına münhasır bir ruhu olan... Tunceli’de böylesi yaşayan bir şehir işte.
Ve ben bu şehrin; taşa, toprağa, çiçeğe, böceğe, insana, doğaya kısaca Yaradan’ın izini taşıyan her zerreye sergilediği “saygı kültürünü” çok seviyorum... Tunceli merkeze varınca bir günlük soluktan sonra ilk ziyaret adresimiz Ovacık Gözeleri oldu... Biraz meşakkatli bir yolu olsa da yolun sonunda karşılaştığınız cevher sadece ülkemize değil Ortadoğu’ya can veren berekette ve muhteşemlikte... Bir dağ düşünün ve o dağın çeşitli noktalarından fışkıran buz misali suları canlandırın gözünüzde... Hayran kalmamak ve maşallah demelere doyamamak elde değil... Velhasılı kelam her adımı cennet misali bir vatanımız var... Seyahat ettiğim her şehirde, ilçede, köyde buna keyifle şahit oluyorum ve her fırsatta en doyumsuz cümlelerle bu güzellikleri zikretmenin huzurunu yaşıyorum...
“Ovacık Gözeleri’nde suyun içinde on saniyeden fazla ayaklarınızı tutmanız imkansız zira on saniyeden sonra suya değen teniniz yanmaya başlıyor” diyordum ki; bir anda aşka geldim ve suya dalmak istiyorum dedim... Hem de öyle böyle değil defalarca daldım buz gibi nefes kesen Munzur’un şifalı suyuna... Söylenen artı iki dereceydi fakat bana göre eksi yirmi dereceydi! Çoookkk soğuktu çok!
Munzur Baba’yı yüreğime alıp “arınma ve gönül gözüyle doğruyu bulma” duamla daldım her seferinde buz gibi Ovacık Gözeleri’ne...
Munzur Gözeleri onca kalabalığa rağmen yeni konseptiyle ve yerinde güvenlik-hizmet-temizlik yaklaşımı ile çok başarılıydı... Bilhassa “kimseleri rahatsız etmeden“ sabırla, tebessümle, nezaketle vatandaşları maske, temizlik ve alanın kuralları açısından bilgilendiren sivil jandarma ekiplerini tebrik ediyorum... O kadar güzel bir üslupları vardı ki kimselerin kurallara itirazı olmuyordu...
Güvenlik demişken Tunceli bu ziyaretçi yoğunluğunu gerek merkezde gerekse ilçelerde gayet başarılı götürdü... Rahatsız etmeden, sıkmadan, şehri tıkamadan, çaktırmadan kurulan güvenlik sistemi sayesinde hem şehir hemde ziyaretçiler huzurlu bir bayram geçirdi... Hatta bizimkilerin dikkatini öyle çok çekmiş ki; ”bu şehirde neden hiç asker ve polis yok” diyenler bile oldu... Tunceli Jandarma ve Emniyet birimlerini kusursuz bayram tedbirleri sebebiyle buradan tebrik ediyorum...
Su ve spor şehri Tunceli’de sportif çerçeve çok geniş olmakla birlikte tesislerin bu potansiyeli yerinde karşılaması da çok önemli bir değerde... Tunceli öyle bir yer ki; doğa sporları açısından hem büyük bir kitleye sahip hemde şehre gelen turistlerin ilk tercihi de doğal yaşam ve doğa sporları oluyor... Gençlik ve Spor Bakanlığı da böylesi şehirlere tüm jestini fazlasıyla yapıyor elbette... Misal Tunceli Ovacık’taki Kayak Merkezi ile, merkezde yer alan kapalı olimpik yüzme havuzu ve Genç Ofis bünyesinde yer alan su sporları merkezi ile, rafting ve kano sporları ile, zipline tesisi ve nicesiyle tam bir doğa sporları cenneti Tunceli... Özetiyle ve yakında hizmete girecek yeni spor tesisleriyle benim gibi fazlasıyla adrenalin seviyorsanız Tunceli’yi mutlaka rotanızdan eksik etmeyin derim...
Bu arada yeni tesisler demişken Tunceli merkez ve Pertek’te kurulacak su sporları merkezlerinin, dağ yürüyüşü için kamping alanlarının, yamaç paraşütü tesislerinin, Ovacık’ta yer alacak dağ kızağı tesisi projesininde yapım aşamasında olduğunu en kısa zamanda hizmete gireceğini belirtmek istiyorum... Bu konuda da şehrin spor birimlerini tebrik etmek istiyorum müsadenizle çünkü cevherleri keşfetmek, doğru okumak, okunanlar doğrultusunda hizmet rotası çizmek ve çizilen rotayı başarıyla izlemek çok önemli. Ve Tunceli bu konuda da çok başarılı....
Üç beş günde emekle, samimiyetle, yürekle yazılmış bir Tunceli masalını keyifle okuduk... Gezdik, eğlendik, dinlendik, atladık, zıpladık, yüzdük, buz gibi sulara daldık, huzur bulduk, inceledik, notlar aldık, emeği geçen herkese iyiki varsın demelere doyamadık...