BAKIN… BAKIN… BAKIN…

Abone Ol

Sanırsın başta Peygamber Efendimiz olmak üzere, dört halife, yüzlerce sahabe, binlerce evliya onca çileyi sırf Nihat Hatipoğlu ve türevleri göz yaşlarıyla anlatıp saltanat sürsünler diye çekti.

O çileler, o zulümler, o işkenceler, açlıklar, sefaletler şaşalı stüdyolarda neon ışıkları altında anlatılsın diye değil, Müslüman olmak nedir ne değildir anlaşılsın diye çekildi.

Kur’an okumanın değil ama Kur’anı anlamanın ve onu hayata geçirmenin bir bedeli vardır. Bu bedel dün neyi gerektiriyor idiyse bugün de aynîyle onu gerektiriyor.

Eğer ki bugün Müslümanlar, Müslümanlar olduklarından dolayı aynı akıbete uğramıyorsa yaşadıklarının ve anlattıklarının İslam olmadığındandır.

Eğer ki bugün Müslümanlar, Müslümanlar oldukları halde bu dünyada cenneti yaşıyorlarsa başkalarına yaşatılan cehenneme göz yumduklarındandır.

Eğer ki anlatılan İslam kurulu saltanatı daha bir perçinleştiriyorsa o İslam değildir.

Dün Müslüman olmak zulüm, işkence, ölümken, bugün Müslüman olmanın bedeli işsizlik, sürgün, soruşturma , Yusuf Kuyusu ve Yusuf yalnızlığıdır.

Benzer bedeller yaşamayan kim varsa başkalarının acısına göz yumduğu, hakikate sırt çevirdiği, zulme arka çıktığı ve alkışladığı içindir.

Başta Peygamber Efendimiz olmak üzere, dört halife, yüzlerce sahabe, binlerce evliya onca garip gureba onca çileyi ağlak vaizlerin, şarlatan hatiplerin, kaypak politikacıların, televizyonlarda, radyo mikrofonlarında, gazete köşelerinde reytinglere kurban etsinler diye çekmedi.

O çilelerin anlatıldığı stüdyolara bakın, o çileler üzerinden kazanılan paralara bakın, “İslam garip gelmiş garip gidecektir” diyenlerin yaşadıkları saltanatlara bakın, o insanların başkalarına reva gördüğü ama kendileri söz konusu olunca ettikleri feryat figanlara bakın, anlattıkları çileler üzerinden edindikleri mallara mülklere, geldikleri mevkilere bakın, sonra Müslümanca yaşadıkları ve okudukları Kur’anı hayata geçirmek için Hz. Ömer’in, Hz. Osman’ın, Hz. Ali’nin, Hz. Hüseyin’in başlarına gelenlere bakın, gözlerinizi açıp aynalara, kapatıp ruhunuza bakın, sonra gerçekten neler olup bitiyor diye etrafınıza bakın, sonra dönüp bir de kendinize bakın.

Bakın… bakın… bakın… Gözleriniz fal taşı gibi açılıncaya kadar bakın…

Bakmak yetmiyor tabi, yetmiyor çünkü bakanlar görenlerle aynı değil…