15 Temmuz kanlı ve kahpe darbesinin genel anlamda Avrupa’ya yansımasını iki boyutta ele alabiliriz. Bunlardan birincisi, darbe karşısında Avrupalılar’ın (siyaset, medya ve diǧer aktörler) tutumu. İkincisi de, darbe sonrası Avrupalılar’ın, sayıları dört beş milyona varan Türklere karşı geliştirilen tutum ve davranışları.
İlgisiz kaldılar
15 Temmuz kanlı darbesinin üzerinden tam dört yıl geçti. Ne yazık ki Avrupa medyası, karar vericiler ve diǧer aktörler, başından beri, bir darbeye gösterilmesi gereken ilgiyi göstermediler ve bu tutumlarını ısrarla devam ettirdiler. Türkiye ile ilgili haberleri, yorumları ve olayları sürekli çarpıttılar. Avrupalılar 15 Temmuz darbesine genel anlamda, ilk günden itibaren hep şüpheyle baktılar ve hep bir ağızdan bu yönde bir algı geliştirdiler. Ne yazık ki, demokrasiye darbe vurmakmış, insan hakları ihlalleriymiş, devlet içinde, bakanlık içinde paralel bakanlık kurmakmış, yargıyı ele geçirmekmiş, devletin imkanlarını kullanarak millete ihanet etmekmiş, bütün bunlar hiç de önemli deǧilmiş gibi davrandılar. “Batılılardan, darbe ile ilgili ilk açıklamalarında, sanki darbe başarılı olacakmış gibi, darbecilere ‘istediginizi yapın ama sivil halkı pek hırpalamayın’ gibi açıklamalar geldi. Hatırlayalım, BM Genel Sekreteri Ban Ki Mon Türkleri sakin olmaya çağırırken gelişmeleri takip edeceklerini deklare etmekle yetindi. Aynı minvalde açıklamaları Merkel, Rutte ve diğer bazı liderlerden de duyduk” (Suat Arı, 2016).
Evet, kısaca ifade etmemiz gerekirse, yerli yersiz ‘demokrasi’ dersi verme heveslisi Batılılardan, 15 Temmuz kanlı darbesine karşı net bir tavır görmek nasip olmadı.
Avrupalı Türkler sorunlaştırıldı
Diğer taraftan, 15 Temmuz’dan sonra, yarım asırdır Avrupa ülkelerinin kalkınmasına alın terleriyle katkıda bulunanlara da şüpheyle bakmaya başladılar. Özellikle bazı Avrupalı karar vericiler ile siyaset ve medya mensupları, Avrupalı Türkleri sorunsallaştırmayı denediler. Rotterdam, Köln ve diǧer Avrupa şehirlerindeki, Türkiye’de demokrasi isteyen, darbe karşıtı gösterilerden hareketle, Avrupa’da Türk gençleri sorunlu gösterilmeye çalışıldı.
İnanılması zor ama, Avrupalı Türkler’in birbirine düşman olduklarını ve her an patlamaya hazır bir topluluk olduğu algısı hızla yayıldı. Tabii ki bu görüşleri destekleyen münferit olaylar da yaşandı. Klasik suçlama devreye girdi. Türkler’in Türkiye ile yatıp kalktığı, Hollanda'yla, Avrupa’yla ilgilenmedikleri yönünde bir algı oluşturulmaya çalışıldı. Avrupa Türk toplumu, ‘Erdoğancı’ ve diğerleri gibi bir sınıflandırmaya maruz kaldı. FETÖ’cülerin Avrupa’da günlük yaşamlarının zorlaştığını ve neredeyse Erdoğancılar’ın bunlara hayat hakkı tanımadıkları iddia edildi. Özellikle Diyanet imamları başta olmak üzere, bir kısım Türklerin muhbirlik yaptığı da iddia edildi.
Oysa biz beklerdik ki...
Yıllardır bir NATO üyesi olan, Avrupa Konseyine dahil olan, Avrupa Birliǧine aday üye olan, sayıları 5 milyonu geçen bir Türk topluluǧuyla Avrupa’da olan, yani Avrupa ile içiçe olan Türkiye’nin başına gelen kanlı darbe sonrası, Avrupalı siyasiler akın akın Türkiye’ye giderek meşru seçilmiş hükümetin ve demokrasinin yanında olduklarını göstermelerini isterdik. Türk milletinin milli iradesine destek vermelerini isterdik. Ama olmadı. Tam tersine Avrupalı temsilci ve liderlerin, Türkiye ziyaretleri aylar sonra oldu. AB’nin Türkiye raportörü Kati Piri kalkışmadan tam 42 gün sonra Türkiye’ye gitti. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden bir ay sonra gidebildi.
İlginçtir ki, Avrupa demokrasisinde bir ilk gelişme bile yaşandı. Almanya’da bazı STK’ların organize ettiği demokrasiye sahip çıkma mitingine, Cumhurbaşkanımızın video konferansla katılma isteği, mahkeme kararıyla yasaklatıldı. Bu karar ve davranış aslında, Batı demokrasisi ve hukuk devletine vurulan bir darbeydi.
Umarım tarihçiler ileride bu yasaklamayı böyle yorumlarlar.
Evet, 15 Temmuz darbesi üzerinden dört yıl geçti. Avrupa’nın genel anlamda Türkiye ile olan illişkileri, algıları ve tavırları ne yazık ki, yukarıda ifade edilenlerden farklılaşmadı. Hatta daha da arttı.
Türkiye karşıtları
Şöyle ki, eskiden Türkiye karşıtı lobilerle ortak çalışan sözde Ermeni Soykırımı savunucuları ve PKK terör örgütü lobicilerine, 15 Temmuz darbesinden sonra Fetö’cü hainler de katıldı. Böylece Avrupa’da Türkiye karşıtlarının cephesi genişledi ve üç ana gruba ulaştı.
Fetö’cü hainler, Avrupa’da kendileri sanki demokratik bir oluşummuş da, bu yüzden ‘lanetleniyorlar, hapse atılıyorlar, işten çıkarılıyorlar, Türkiye’den kaçıyorlar’ algısı oluşturmaya çalıştılar. Maalesef bunda da, Avrupa’daki anti Türkiye ve anti Erdoǧan havasından yararlanarak başarılı oldular. Gazetelere verdikleri sayfa sayfa söyleşilerde, kendilerinin Adalet Bakanlıǧı’nda ikinci bir paralel Bakanlık oluşturduklarını, üniversiteye giriş sınavının sorularını çalarak Anadolu çocuklarının haklarına girdiklerini, 15 Temmuz’da Türk Milletini temsil eden TBMM’ni bombaladıklarını anlatmadan, kendilerinin Erdoǧan rejimince işten çıkarıldıklarını, Türkiye’de hayat hakkı bulamayıp Avrupa’ya geldiklerini anlatıyorlar.
Avrupalı Türk çocuklarının imtihanları
Avrupalı Türkler’in yetişen, okuyan, staj yeri ve iş arayan çocukları yıllardır sözde Ermeni soykırımı ile adeta imtihan oluyorlardı. Bir çok Türk genci bu yüzden Avrupa siyasetinde yükselemedi maalesef. Şimdi ise, iş başvuruları yapıp mülakatlara davet edilenlere, siyasette aktif olmak isteyenlere, başka bir alanda yükselmek isteyenler ise, ‘Erdoǧancı mısın?’ sorusu soruluyor. Bu ve benzeri sorular elbette, Avrupa’daki Türk çocuklarının geleceǧini karartırken, uyum yerine ayrıştırmayı ve gençlerin kendi gruplarına geri dönüp sımsıkı baǧlanmalarını beraberinde getiriyor.
Sonuç yerine
15 Temmuz’un üzerinden dört yıl geçti. Avrupa’da yaşananlar, ilk yıl olduǧu gibi, maalesef deǧişen fazla bir şey yok. Ve biz darbenin üzerinden dört yıl geçmesine rağmen, genel anlamda ‘Türkiye 15 Temmuz’da nasıl bir kalkışmayla karşı karşıya kaldı? Kalkışmayı yapan FETÖ nasıl bir örgüttür? Dünyada benzerleri var mıdır? Neden o gece Türk milleti demokrasiden yana olağanüstü bir kararlılık göstermiştir?’ gibi soruların cevaplarını Avrupa’ya ve dünyaya anlatmakta güçlük çekiyoruz.
Türk milletinin varlıǧına kasdedilen 15 Temmuz hakkında ne yazık ki, Avrupa’da yayınlanmış yeterince yayınımız bulunmuyor. Oysa bunun tam tersi yayınlar, makaleler, belgeseller ve söyleşilerin hattı hesabı yok. Böyle bu durumda Türk çocuklarının halini varın siz düşünün. Neyi, nasıl anlatacaklar?
Siz bunlara bir de yayınlanan raporlar ve yapılan açıklamalarla, Avrupa’daki bir kesim Türkler üzerine oluşturulmak istenen, ‘Ankara’nın uzun kolu’ algısı, toplumda biraz öne çıkmış isimlere kurulan tuzak ve iftiralarla yapılan sindirme hareketlerini ve dahi türlü oyunlarla birbirine düşürülmek istenen ‘Avrupa Türkleri’ gerçeǧini ekleyin.
Her şeye ve bütün bu olumsuzluklara raǧmen ümitsiz deǧiliz.
Olamayız. Olmamalıyız.
İnanıyorsak başaracaǧız.
Veyis Güngör
16 Temmuz 2020
Not: Bu yorum, 16 Temmuz 2020 tarihinde İstanbul Rumeli Üniversitesi, Küresel Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (RUPAM) tarafından organize edilen “15 TEMMUZ'UN 4. YILDÖNÜMÜNDE "DÜNYA DEMOKRASİLERİNİ KUŞATAN DARBE GELENEĞİ" ONLINE SEMPOZYUMU; DARBELERİN ULUSLARARASI BOYUTU oturumunda sunduǧum bildiriden alınmıştır.