AŞK YOLCULUĞU

Abone Ol

Hayatın fazlaca zorladığı, yüreğim daralıp güçlükle nefes alabildiğim zor zamanlarımda hatıraların nefes alma fırsatım, ilacım olacağı aklıma gelir miydi hiç. Tıpkı yatılı okul öğrencilik yıllarımda bir kitabında rastladığımda çok etkilenerek ezberlediğim Dostoyevski’nin hatıraların önemini vurgulayan muhteşem cümlesinde söylediği gibi; kalp acı çekmeye, sıkışmaya, kederlenmeye başladığında hatıralar onu, gündüzün sıcağında kavrulmuş, cılız zavallı bir çiçeği, akşam serinliğinde çiğ tanelerinin canlandırdığı gibi canlandırırmış cidden.

Bu paragrafı okuyup ezberlediğimde on beş- on altı yaşlarımdaydım. Gençlik yıllarımızın vazgeçilmezi hatıra defterlerimin ilk sayfasında kapak sözü olurdu hep. Hala durur birkaçı. Bir iki cümle yazıp imzalamaları için hocalarıma da verirdim. Dahiliye hocamız Dr. Ali Oto "Masum romantizminin yaşam boyu sürmesi dileğiyle.” yazmıştı. Sürdü ve her şeye rağmen hala sürüyor çok şükür. İngilizce derslerimizde ne zaman sarı çiçek ya da mutlu aile gibi romantik sözcükler, terimler geçse, sınıfın sessizliğinde benden derin bir "Aaah!" duyulur, arkadaşlarım gülerdi. Zarif hocamız Değer Kulen "Ah güzel gözlü, romantik kızım benim! Sen çok fazla duygusalsın, korkarım bu hayat seni duygusallığın oranında çok fazla üzecek hayal kırıklıklarıyla.” derdi. O da haklı çıktı. Fakat, şükürler olsun ki her şeye rağmen böyle olduğum için hiç pişman olmadım. Aksi bir hali hiç yakıştıramadım kendime çünkü.

Duygularımın aşırılığı, özverili karakterim sonucu nasıl yoruldu ise, bağışıklık sistemim iflas edip hastalanmaya başladım daha yirmi yedi yaşımda. Her beş yılda yeni bir otoimmün hastalık tanısı kondu. Kırk ve elli bir yaşlarımda yakalandığım iki kanser tuz biber oldu. Ağır tedavilerle birlikte nöbetli, stresli çalışma hayatımın zorluğu, peş peşe iki yavrumun sorumluluğu, babaları ve çocuklarımın da bir dizi sağlık sorunlarıyla hayat epey yordu. Bazen kırıldım, üzüldüm, içime kapandım; Sustum, günlerce, aylarca. Yalnız kalmak istedim sık sık ama içimde bir yerlerde hep var olan, Rab'bimizin lütfu, karşı konulamaz yaşama sevinci kaynağı, paha biçilemez enerji olan sevgi, aşk sayesinde hep geçti ve hep aynı duygusallık, insanlara olan sınırsız sevgi ve güvenimle yeniden hayatın içinde umutlu, mutlu buldum kendimi şükürler olsun.

Şimdi Bozdağların eteğindeki, Rabbimin zor hayatım için bu dünyadaki ödülü olarak hissettiğim yeni, huzurlu hayatımda, sık sık dinlenmek zorunda kaldığımdan uzun uzun da düşünme fırsatım oluyor ve hayatımı gözden geçirişlerimde fark ediyor, seviniyorum ki; İdeal sanılan çok rahat, sorunsuz bir hayat yaşamış fakat sevgisiz, güvensiz, huzursuz bir insan olmuş olsaydım hayatım heba olmuş olurdu asıl ve ben şu anki kendine yetebilen, huzurlu halimde olamazdım. O zorluklar ne değerli katkılarda bulunmuş meğer. Hiç pes etmedim bu sayede şükürler olsun. Etrafımda kendim gibi insanlar, özellikle çocuklar ve hatta hayvanlardan oluşan bir sevgi çemberi oldu hep. Her şey gibi bunlar da Rab’bimizin lütfuydu. Zorluğu veren onunla birlikte iki kolaylığı, sabrını, gücünü de veriyordu sonsuz şükürler olsun.

Tam bir teslimiyet ruhuyla her anın, her gelişmenin Rab'bimizin güzel lütuflarına gebe olduğunun keşfiyle, sabırla bundan sonraki hayatımda da takdirinin önüme serilmesini bekliyor, izliyorum. Üzerimdeki muradını anlayabilmeye, rıza dairesinde yaşayabilmeye gayret ederek, lütuflarının farkındalığının, sonsuz şükürlerle ve illa Aşk’la yaşamanın tadını çıkarıyorum şükürler olsun. Şimdi daha iyi görebildiğim ve seyre doyamadığım Yaradan’ımızın eşsiz hediyeleri, tüm güzellikler bizim için. Görebilmemiz, ibret alabilmemiz, sevebilmemiz, koruyarak, paylaşarak, mutlu yaşayabilmemiz için. Şükredebilmemiz için.

Ne kadar başarabiliyoruz acaba! Farkında bile olamıyoruz dünya telaşıyla ileri yaşlara kadar. Güvendiğimiz dağlara karlar yağdığı, bel bağladığımız herkes bizi hayal kırıklıklarıyla yorduğunda, akıl nihayet kemale ihtiyaç duyduğunda özüne, doğaya özlem ve dönüş başlıyor yavaş yavaş. Gözlerimiz daha çok gökyüzüne takılıyor. Ayı ve yıldızları ilk kez görüyor gibi hayretle seyreder oluyoruz. Yağmurun, rüzgarın sesi, toprağın, otun kokusu bir şeyler anlatmaya başlıyor. Tam bilemediğimiz, bir yerlerden hayal meyal hatırladığımız güzelliklerin kaynağının peşine düşüyoruz. Bütün bunların uğruna değişebilme, gelişebilme fırsatı olan aşk yolculuğunun emareleri olduğunu çok sonra öğreniyoruz.

Bu öyle bir yol ki dönüşü yok. Daima yürümek, bir günün öncekine eşit olmamacasına gelişmek, öğrendiğin her bilginin zekatını verme babından sürekli hizmette olmak, takdir edilen, önüne serilen her koşulda her türlü tuzağa karşı savaşmak, imtihanlarını en doğru şekilde verebilmeye gayret etmek zorundasın. Bazı alimler canavarlarla dolu bir ormanı gece vakti yürüyerek geçmek kadar tehlikeli olarak tanımlar bu yolu. Bazıları da ateşten bir denizi mumdan bir kayıkla geçmek kadar zor! Bunca zorluğa, sevilmeye, güvenilmeye layık olanın, kapısında beklemeye, uğrunda ölmeye değer olanın dosdoğru yolu... Kolaylaştırsın, gül bahçesine çevirsin, konağımızda, durağımızda hep O olsun, yolumuz O'na çıksın, sadece cennete değil. İnşallah.

On yıldır doyamadığım bir seher vakti güzelliğinde daha gözlerimi kapayıp bir süre doğayı dinledim az önce. Dağın yamacındaki komşunun horozu en baskın ses olsada, zeytin ağaçlarındaki sadık kumruları, hişt hişt kuşu, serçe, ağaç kakan gibi diğer kuşları ve hatta en duygusal, hassas olduğum zamanlarda çok nadir duyarak müptelası olduğum, Rab'bimin üzülme buradayım, yalnız değilsin fısıltısı gibi hissettiğim, çok cılız fakat etkisi hiçbir şeyle ölçülemeyecek derecede güçlü, eşsiz sesiyle çıtır çıtır seslenen çıt çıt böceğimi bile duyabildim çok şükür. Gözlerim açıkken gördüğüm güzelliklerle, kapayıp duyduğum sesler muhteşem bir senfoninin parçaları. Görebilene, duyabilene O her yerde, her şeyde ve her an bizimle elhamdülillah. Sevgi, huzur, dua ve şükürle bu dünyada cenneti yaşamak ne güzel! İşte bu dinginlik, bu huzur olmalı aşk!..

İlla Aşk /Adevviye Şeyda