Her ne kadar bir araştırmacının çalışmalarını anlatıyor ise de Osmanlıların özellikle son döneminde sosyal tarih araştırması yapan her arkadaşın istifade edeceği Sözlü tarih anlatımıyla ilgili çok değerli bilgiler sunmakta. Bu kitap Dadaloğlu'nun insanı titreten
Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımızın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlu’m yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir.
Kitapta Ulla'nın notlarında Yörüklerin ağzından bu şiiri yazmaya neden olan hadiseler anlatılıyor:
"Osmanlı güçlüyken Yörük, Türkmen, Avşar var mı, yok mu bilinmezken zayıflayınca birden beliriverir oldu. O dağ senin bu dağ benim. Perlimperişan göçüp duran bu insanlar sanki şimdi mi ortaya çıkıverdi? Ferman çıkarmış padişah "İskanı edilecek tüm göçebe kabileler! bu böyle biline! demiş. Bunca zaman göçtüğümüz yeter gayri. Hele artık bir yerde oturuverin!" denmiş. Osmanlı belli dönemlerde fethettiği yerlere yörükleri ve diğer göçerleri bir şekilde gönüllü gönülsüz göndermedi mi? Haydi o günleri o acıları unuttuk diyelim unutmayız ya neyse asayiş bozulup devlet hakimiyeti kalmayınca yeni İskan fermanı peş peşe çıktı. Başlangıçta gönüllü iskan sürerken zaman içinde itiraz edenler sürgünler ya da zorla İskan edilmek suretiyle istemedikleri yerlerle gönderilmeye başlandı. yaylalarından kışlalarından tamamen mahrum kaldılar.
Haklı olsa da haksız olsa da. Osmanlı'nın İskan siyaseti işte bu. Neyi doğru ki, acı, ıstırap, gurbet. Yaylaya çıkma alışkanlığı olan insanları sarı sıcakta yanmaya mahkum etmişler."
Yine bu İskan politikası ve iskan'ın fiiliyata konulması ile ilgili arkadaşlarıma Osmanlı devlet adamı ve tarihçisi Cevdet Paşa'nın tezakirinde Fırkayı İslahiye çalışmalarını anlattığı bölümleri okumasını tavsiye ederim.