Ali Bozkurt ve farklı dünyalar

Ali Hocamı üzecek cümleler kurmamaya çalışsak da roman ve romancılarla ilgili konu açılınca “Farklı Dünyalar” romanını merkeze alarak sohbeti derinleştirdik.

Abone Ol

Ali Bozkurt Hocam ‘Farklı Dünyalar’ kitabını henüz yayımlamıştı ki öğretmenevinde buluştuk, konuştuk.

Ahmet Saygı hocamla gitmiştik. Hem ben hem de Ahmet Hocam Ali Hocamı üzecek cümleler kurmamaya çalışsak da sohbetin bir yerinde roman ve romancılarla ilgili konu açılınca “Farklı Dünyalar” romanını merkeze alarak sohbeti derinleştirdik.

Tabi karşımızda oturan Ali Bozkurt… Kırk yıllık eğitimci, ilahiyatçı ve yazar... Hepsinden önemlisi, beyefendi, olgun, gereğinden fazla kibar ve hassas insan… Kırk yıldan fazla hizmet verdiği eğitim camiası tecrübelerini “Öğretmenden Mektup var,” isimli eserde toplamış, olağanüstü biri. Bu kitap okullarda ders kitabı olarak okutulsa yeri.. Şahsen ilin valisi yahut milli eğitim müdürü olsam okula giden çocuğu olan her veliye mutlaka bu kitabı okuturum. Okumayan velinin öğrencisini okuldan atarım.

“Hocam, sizi en iyi, en doğru anlatan kitap ‘Öğretmenden Mektup var’ isimli çalışmanız.

'Farklı Dünyalar' ikincisi.

Diğer kitaplarınız daha önce yazılmış kitaplardan alıntılarla kendi yorumunuzun bir sonucu. Bana göre sizi doğru ifade etmiyor. Doğru anlatmıyor. Roman ve öykü size daha uygun… İllaki İslami mesajlar vermek istiyorsanız, bunu kurgu ve roman kahramanları üzerinden yapabilirsiniz,” dediğimde içimde fırtınalar kopmuştu.

Ahmet Hoca ile benim yüzümüz kıpkırmızıydı. Hem utanıyor, hem korkuyorduk. Bu denli kibar bir insana yazacağı kitaplarla ilgili yol yöntem anlatmak boyumuz aştığı gibi, doğrucu davut olmak zorunda hisseden ukala birer şımarık rolü de üstlenmiştik. Kendi adıma öyleydim. Şımarık ve ukala…

Hocam kendine yakışanı yapmıştı.

Olgun ve ciddi…

Bembeyaz yüzü bizimkinden fazla kızarmıştı, ama ciddiyetinden ve olgunluğundan zerre kaybetmedi. Dinledi, çayını yudumladı, elini masaya koydu, yere bakarak, “Haklısınız. Keşke daha önce görüşseydik,” dedi.

“Farklı Hayatlar” romanla ilgili düşüncemi de açıklayınca aynı sözleri tekrarladı.

Doğru ve kusursuz cümleler hayatın gerçeklerini anlatırken kötü, zalim ve aykırı karakterler bir türlü zalimlik yapmayı, kötülük etmeyi beceremiyordu. Ali hocamın dünyasında kötü düşünmek, kötü insan, kötü çocuk yoktu çünkü. Kötülere kötü derken hangi kötülüklerin varit olduğunu yazmak insana kötü yolu işaret etmek anlamına geliyordu onun dünyasında. Asla kaleminden kötülük çıkmazdı. Kötülüğü anlatırdı, ama kötü insan profili çizmezdi. Kalbi ve aklı izin vermiyordu. Kendisinin kötü demesinden öte bir kötülük göremezdiniz.

“Kötü dediklerinizin hiçbir kötülüğü yok ki hocam kitapta... Siz kötü diyorsunuz,” dediğimde o kadar utanmıştım ki.

Ahmet Hocam o saygın ve derin analiz yeteneği ile bizleri aydınlatırken ikimiz de 'farklı dünyalar'ın' ıssız ve sessiz dehlizlerinde yeni kahramanların, yeni kurguların peşinde iz sürüyorduk.