En korktuğum yalanlar, içine doğrular serpiştirilmiş olanlar. Bir de yalanın şık olanı vardır; karşındakini incitmemek adına, üzerine zaman harcanan, emek verilerek sunulan güzel yalanlar... Artık yalanlar da tek tip: özensiz, basmakalıp, düşünülmemiş, kurgusuz. Meselenin başkalarında olmadığını anlamam çok uzun zaman aldı; mesele bizde, yani sende, bende. Çünkü kimsenin kimseye yeni bir yara açmadığını bilmek gerek. Yara hep sendeydi, bendeydi. Her birimizin doğduğumuz andan itibaren taşıdığı yaralar… Kime “yaralıyım” dediysek ya da “bak, şuramda bir yaram var” dediysek, oraya tuz basıldı, deşildi. Mevzu bu kadar net.
Peki ya aldanmalar, aldatmalar? Hiç tatmayan var mı? Duyguyu… Bazen yavaş yavaş gelir, bazen pat diye konar yüreğine. Bazen hislerin parlar, hafiye kesilirsin; koku duygun, sezgilerin, duyu organların ek seferler yapar. Çöreklenir yüreğinin orta yerine. Ah, nasıl da kısır, çaresiz, içi hırs dolu o deli divane duygu... Öldürme hissi, o anda içine huzur verir. Eğer sinirlerini eğitemiyorsan ya da öfke kontrolün yoksa, yandın demektir. Bazen de bu duygu seni eğitir, büyütür. Nedenlere takılmanın bir anlamı yok. Sonuç ortada: Aldatıldın, bitti.
Ama en kötü his, aldatılmaktan çok o ahmak olma halleri; yalanları yutmamız. En çok da bu ağır geliyor. Bari güzel yalan atın da boylu boyunca olsun, katıksız, şüpheye mahal vermeden. Bir de şu var: Tedbirsizlik... Sen ne kadar inandırdın, ben ne kadar inandıysam!
Gençken duygular daha deli doluydu; şimdilerde ise aldanmalara hoşgörüm arttı. Aslında tercih, hoşgörmek ve yolundan çekilmektir. O, devam etsin; kızmayacaksın, saygı duyacaksın. Duygular atılamıyor, aşılamıyor, yazılmıyor. Öğrendiğim şu ki: Zorla güzellik olmuyor. Dünya döndükçe herkesin tadacağı ya da tatmadan bilmeden yaşayacağı bir karmaşa bu. Ve evet, suçlu biziz; tercihlerimizin bedelini ödüyoruz.
Kıymet Şahin
04/09/2024