Bir şeyler yoluna girdiğinden ya da sorunlarımızın bir kısmı çözüldüğünden değil, sesimizin artık bir yerlere ulaşmadığından ulaşsa dahi para etmediğinden şüpheye mahal bırakmayacak şekilde emin olduğumuz için kendi gündemimizden uzaklaşıp genel geçer konulara sarmış durumdayız...
Bizler Adıyaman'da deprem mağdurları olarak Türkiye genelinde yaşanan hayat pahalılığı ve kira artışlarını mesela fırsatçılık, ahlaksızlık, acımasızlık olarak görürken kendi ilimizde deprem sonrası Türkiye genelinin de ötesinde karşılaştığımız fahiş fiyatları ve kiralarda yaşanan %400'lük artışları görmezden geliyoruz...
Depremzedelerin depremzedelere reva gördüğü bu zulmü ağzımıza bile alamıyorken, Mersin, Adana, Şanlıurfa, Gaziantep gibi taşındığımız yakın illerdeki benzer durumu hainlikle eş değer görüyoruz...
Türkiye genelinde birçok vatandaş deprem mağdurlarına evlerini açarken ve gerekli yardımlarda bulunurken bizler burada mağdur komşumuzu ya da hemşerimizi nasıl soyacağımızın hesaplarını yapıyoruz ne yazık ki...
2+1 90 metrekarelik dairenin ilana çıktıktan 20 dakika sonra 8.000 liraya tutulduğunu biliyorsunuzdur sanırım.
Hani böyle bir daire depremden önce 3000 TL'ye bile kiracı bulamazdı. Aynı daire 12.000 TL'ye de verilse emin olun kiracısını çok geçmeden bulacaktı.
Hal böyle olunca kira fiyatları%400, gıda fiyatları Türkiye genelinin çok çok üzerinde artmaya ve alıcısını bulmaya başladı...
Deprem ne bizim ne de bizi yönetmeye talip olanların aklını başına devşirmeye yetmedi yazık ki.
Acımasızlığımız, fırsatçılığımız, ahlaksızlığımız felaketin büyüklüğü oranında artmaya başladı...
Felaketin daha büyüğü nasıl olur bilmiyoruz ama bu anlamda Rabbim bizleri gerçekten felaketlerin daha büyüğünden korusun... Değilse yüreğimizde zerre-i miskal kadar kalan merhametin yerinde yerlere eserdi....
Bütün Türkiye'nin günler, haftalar, aylar boyunca bizimle oturup ağlamasını, derdimizle hemhal olmasını bekliyor değiliz elbette. Böyle bir durum değil bugün, depremin ilk günlerinde dahi yaşanmadı çünkü... siyasetçi siyasetini yapacak, iş adamı piyasaları kontrol edecek, esnaf işine gücüne bakacak, çocuklar okula gidecek, gençler eğlenecek, mevsimler dönecek yıllar geçecek ve her geçen gün ömür takvimimizden bir yaprak daha eksilmiş olacak...
Ama yaşanan felaketler sonrasında toplumun kendine çeki düzen vereceği, hayatında yepyeni, tertemiz bir sayfa açacağı sadece söylentilerden ibaret kalacak. Biz bunu burada yaşayarak öğrendik...
Çoğu zaman susuyorsak ve yaramızı değil düşmana dostumuza dahi göstermiyorsak bu artık yaralarımızın sağaldığından değil, kendi karanlık dünyamızın aydınlığına çekilmek ve kendimizle başbaşa kalmak istediğimizdendir...
İnsan kendi karanlığında uzun zaman susarak ve gözlerini kapatarak el yordamıyla aydınlık bir ortamda göremediklerinden daha fazlasını görebiliyor.
Rabbim, taşlaşmış kalplerimizi yumuşatsın, hepimizin kalbine merhamet ihsan etsin.
Merhamet aşk gibidir çünkü ; insanın kendi isteğiyle kalbine yerleştirebileceği ya da çıkarabileceği bir şey değildir...