Deprem sonrasında çadır ve konteyner bulamayan binlerce vatandaşımız az hasarlı müstakil evleri olan akrabalarının yanına sığındılar. O kar, kış, kıyamet günlerinde 3 ay gidecek mevcut odun ve kömür stoğu da haliyle 15 günde tükenmiş oldu. Hem öyle olmasa bile her odaya ayrı soba kurmak mümkün değildi zaten. Haliyle onlar da çoluk çocuk evlerine sığınanların ısınma ihtiyacını elektrikli sobalarla karşıladılar.
Biz bu müstakil hane sahiplerine 30-40 günlük elektrik tüketiminden dolayı gelen 5 ile 15 bin üzeri elektrik faturalarını gündeme getirdiğimizde, depremi ve o günleri yaşamamış bazı ahlaksızlar; "yapmışlar bir iyilik, güzellikle faturalarını ödesinler aksi halde hakkımızı helal etmiyoruz" demeye getirdiler.
O ahlaksızların bilmesi gereken Adıyaman'da müstakil ev sahibi olmak, dar gelirli olmak, yoksul olmak, ekonomik imkanları bir başka yerde oturmaya el vermediği için orada oturmaya mahkum olmak demektir. Yani 10-15 bin lira gibi bir elektrik parası onların 2 yıllık elektrik tüketiminden daha fazladır.
Ama o kar kış kıyamet günlerinde, o insanların soğuktan enkaz altında can verdiği günlerde, o binlerce insanın arşa yükselen çığlığını kimsenin duymadığı günlerde, o devletin binlerce insana barınma ihtiyacı sağlayamadığı günlerde, o ekmeğin, suyun, sıcak çorbanın hayırsever vatandaşlar tarafından sağlandığı günlerde, o Siverekli, Urfalı, Diyarbakırlı hemşehrilerimizin yaptırdığı lahmacunları araçlarının bagajlarında getirdiği günlerde, o binlerce insanın enkaz başlarında cenazelerini çıkarmanın uğraşını verdiği günlerde, o müstakil ev sahipleri devlet rolüne üstlenmiş, her biri ufak bir çadır kentin alacağı kadar depremzedeyi hanesine konuk ederek devletin üzerinden büyük bir yük almış ve olası haklı bir isyanı önlemişlerdi.
Şimdi o "misafir ettiklerine göre elektrik parasını da ödesinler," diyen ahlaksızlar, anlaşılan o ki, Adıyaman'da müstakil ev sahibi olmanın, yoksulluğun ve çaresizliğin ne demek olduğunu bilmiyorlar.
Anlaşılan o ki, o ahlaksızlar müstakil ev sahibi olmayı büyükşehirlerde olduğu gibi küçük bir saray sahibi olmakla eş değer görüyorlar.
Anlaşılan o ki, o ahlaksızlar her eleştiriyi, her haklı isteği ve talebi devlete karşı girişilen bir isyan olarak görüyorlar.
Anlaşılan o ki, o ahlaksızlar herkesi kendileri gibi devletin sırtından geçinen bir asalak gibi görüyorlar.
Anlaşılan o ki, o ahlaksızlar kutsal inek muamelesi yaptıkları devletin, kendilerinden başka kimsenin devleti olmadığını düşünüyorlar.
Anlaşılan o ki, o ahlaksızlar burada müstakil evlerin asgari 40 yıllık olduğunu taştan ve kerpiçten yapıldığını bilmiyorlar.
O ahlaksızlar bunu biliyor ve ona rağmen dalga geçiyor, alay ediyor ve hakaret ediyorlarsa daha büyük bir ahlaksızlık işliyorlardır demektir.
***
Oysaki devlet çadır kentlerde, konteynerlerde, yurtlarda ve prefabrik evlerde barındırdığı depremzedelerin elektrik, su, temel gıda gibi bütün ihtiyaçlarını karşılıyor. O müstakil evlere sığınmak zorunda kalan depremzedelere sığınacakları bir alan açabilseydi onların da başta ısınma olmak üzere her türlü ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalacaktı. Bugün karşılamaya devam ettiği gibi.
Bir de özellikle çadır kentlerde ve konteynerlerde elektrik sayacı olmadığına göre orada tüketilen elektrik bedelinin kayıp kaçak adı altında müstakil ev sahiplerinden ve evleri az hasarlı olanlardan tahsil edilip edilmediği mutlaka açıklığa kavuşmalıdır.
O ahlaksızlar için, o vicdanları aç köpeklerin önüne atılsa dönüp bakmaya tenezzül etmeyeceği yaratıklar için, o Adıyaman'da müstakil hane sahibi olmanın yoksulluk ve çaresizlik olduğunu bilmeyen mahlukatlar için yazı kaleme almak, yazmanın onuruna dokunmuş bir leke olsa da yapmış oldukları ahlaksızlıklar yanlarına kâr kalmasın istedik.
O dar gelirli, yoksul, çaresiz ve imkanları başka bir yerde oturmaya el vermediği için başlarını soktukları müstakil evlerinde onyıllardır yaşayan güzel insanların, elektrik paralarının kısmen ya da tamamen devlet tarafından ödenmesi gibi bir talebi yok zaten.
Bunu onlar adına dile getiren benim. Onlar adına üzülen ve o kıyamet günlerinde yapmış oldukları güzelliğin bir ceza olarak kendilerine dönmesinden rahatsız olan benim. Evet, vicdanen rahatsızım. Ve bunu da burada sesli olarak dile getiriyorum.
O müstakil ev sahipleri bu kentin kadim insanlarıdır. Haneleri her zaman herkese açıktır. Bin yıl geçse, açlıktan ölseler dahi kimseden yardım talep etmez, ve yapmış oldukları hiçbir iyiliği ve güzelliği de karşılık bekleyerek yapmazlar. Onlara yapmış oldukları güzelliğin karşılığını teklif etmek bile onlar için bir zuldür. Utanırlar böyle bir durumdan, mahcup olurlar.
Ben kendim burada o depremde evleri sığınak olan yoksul hane sahiplerinin böyle bir talebi olmadığından emin olarak yazıyorum. Çünkü o elektrik faturalarını ödemek durumunda kaldıklarında çok zor durumda kalacaklarını biliyorum. Attığım taş kurbağayı ürkütmeyebilir. Ama o ahlaksız güruhun yazdıklarımdan rahatsız olması bir nebze de olsa attığım taşın yerini bulduğunu gösteriyor.
O ahlaksızları, olmayan vicdanları ile baş başa bırakıyor, o bin deprem olsa evleri başlarına yıkılmadığı ve ölmedikleri sürece asla evlerinden çıkmayacak, o her biri, yüzlerine, bu kentin acılı tarihi yansıyan müstakil ev sahiplerine de yüreğimin en gizli yerinden en derin saygılarımı iletiyorum; kabul buyursunlar...