Demek ki oluyormuş.
Demek ki mümkünmüş.
Sanatçı, edebiyatçı, iş insanı, siyasetçi, kanaat önderi…
Toplumun kaybolan değerlerini büyük bir cesaretle ve layıkıyla sahiplenenler ve yaşatanlar, aynı cesaretle, aynı kararlılıkla yaşamalı, yaşatılmalılar.
Bu, bizim hem görevimiz hem borcumuz.
Sokaklarda, parklarda, meydanlarda sonsuza kadar bu insanların isimleri yaşamalı.
Yeni nesil onlara baktıkça, onları okudukça, yüzyılların, bin yılların hikâyelerini hatırlayacak, hikâyelerini okuyacak.
Başarı nedir? Özgüven nedir? öğrenecek, imrenecek, heyecanlanacaklar.
Yıllardır söyleriz. Bu şehir vefayı unuttu diye.
İyiyi, güzeli, farklılığı hatırlamak istemiyor.
Korkuyor. Alışmıyor. Cesaret edemiyor.
Adıyaman Üniversitesi hatırladı. Hatırlattı.
Büyük bir cesaretle hem de.
Sanatçı ile başlayarak…
Kahtalı Mıçe ile başlayarak…
Senato kararı ile konservatuvara "Kahtalı Mıçe" ismini verdiler. Kahtalı Mıçe özel bir ses. Özgün bir ses. Bir hikayenin, bir kültürün temsilcisi. Hak ediyor.
Rektör Sn. Mehmet Keleş başta olmak üzere emeği geçen herkesi kutluyor, tebrik ediyorum.
Kendimize bir türlü yakıştıramadığımız ve oturtamadığımız önemli bir eşiği başarıyla atladık sayelerinde.
Çok çok önemli buluyorum şahsen.
Hiçbir çekinceye mahal bırakmadan, büyük bir cesaretle ve kararlılıkla hayata geçirdiler çünkü.
Adıyaman Üniversitesi, Adıyaman’a ders verdi bu sefer.
Bakalım sınavı geçebilecek miyiz?
Kolay, ama cesaret isteyen, büyük bir özgüven isteyen karar.
Evet, özgüven. Kendine güveni olanların yapacakları iş çünkü.
Karşıyı kabul etmek, onurlandırmak kolay iş değil. İçinde zerre kıskançlık duygusu olmayacak.
Umarım arkası gelir. Hem de arkası arkasına…
Bir başka özgüven…
Üniversiteyi ve mesai arkadaşlarını önceliyor sn. rektör.
“Senato kararı” ile aldıklarını duyuruyor haberi.
Elbette senato kararı gerekiyor. Ama hakkı teslim için bazı duyguları yenmek gerekiyor. Aşmak gerekiyor. Takılmamak gerekiyor.
Bu aşılmış. Bu mağlup edilmiş.
Teşekkürler Sn. Rektör. Teşekkürler Adıyaman Üniversitesi.
Kararın altına imza atanlar, teşekkürler.
Sizler de tarih yazdınız. Sizler de tarihe geçtiniz.
Farkında olmayabilir, basit, sıradan, hatta abartılı bulabilirsiniz.
Ancak tarihimizde görülmemiş bir davranışın, bir tabunun, bir Nemrut’un yıkılışına tanıklık ediyoruz.
Doğruya doğru.
Sadece üniversiteye değil, Adıyaman’a ders verdiniz.
Bürokratlar, kurumlar, eli kalem tutanlar, dili laf yapanlar… Duyun. Görün. Bu şehrin kültürüne, hikâyesine gönül veren, taş üstüne taş koyan her kim varsa unutmayın. Bir sokağa, bir parka, bir meydana verin isimlerini. Verin ki unutulmasın, kaybolmasınlar... Yeni nesil anlayacaktır bunun ne demek olduğunu. Vefanın, onurun, başarının insan için, insanlık için ne anlama geldiğini bundan daha güzel anlatamazsınız.
O kadar özlemişiz ki hatırlanmayı. O kadar içimize oturmuş ki unutulmak.
Hâlbuki ki hatırlanmak ne ki unutulmamak önemli derim her zaman.
Olsun, hatırlanmak da yeter.
Meziyet, sonradan kazanılan bir şey değil. Çalışarak elde edilmez. Yaradılıştan gelir.
Mükâfatını ise karşıdan bekler.
Takdirle, vefa ile…
Adıyaman Üniversitesi inşallah öncü olur.
Kanaat önderlerimizin, başarılı eğitimcilerimizin, önemli yazarlarımızın, başarılı sporcularımızın isimlerini bundan böyle sokaklarda, parklarda ve meydanlarda okuruz.
Mustafa Arslan’ın, nam-değer Kahtalı Mıçe’nin hayatta iken bu gururu yaşaması ayrı bir motivasyon.
Yeni nesil için önemli.
İşini doğru ve iyi yapanlara gösterilen vefa, gençleri heyecanlandıracak, onlar için itici güç olacak.
Bu da eğitim değil mi?
Uygarca, insanca, imanca…