Tarihi olaylar biri birine benzer. Suyun suya benzediği gibi. Çünkü insan birbirine benzer, insanın kanunu aynıdır, onun fıtratına sevinç vardır, sevme vardır, şefkat vardır, merhamet vardır, kin vardır ,düşmanlık vardır, haset vardır, ihtiras ve yanılgılar vardır.
Yani insanoğlunun yaratılış icabı kanunları aynıdır .Aynı olduğu için de onun ortaya çıkardığı meseleler de aynıdır. Eylemlerinde benzerlik vardır. Bundan 22 yıl önce bu ülke 28 şubat sürecinin ortaya koyduğu baskıcı despot anlayıştan sıkılmış, kurtarıcı bir ümit besliyor idi. Kurtuluş simidi olarak da önüne konulan AK Parti'ye yöneldi. Bu partiyi 4 seçim dönemi güçlü kılan kuruluşundan 2 yıl önceki Adapazarı, Gölcük depremi, Şubat 2001 ekonomik krizi ve üniversitelerde liselerde başlayan kılık kıyafet meselesiydi. Millet büyük bir kredi açmıştı ve bu kredinin süresini bayağı uzun tuttu. Ama kredi bitti. Şimdi 2002 yılındaki değerleri aynen sürdürüyor iddiasında olamazlar. 28 Şubat 'tan şikayet edemezler; çünkü 28 Şubat'ın hükümetlerinin partileri ile ittifak halindeler.
Kendi şahıslarında savundukları değeri de maalesef törpülediler, inanç değerlerini asimile ettiler, Halbuki o kredinin 1 Mart 2003'te bitmesi gerekirdi; Çünkü geldikleri Milli Görüş tabanı yıllarca Cezayir'in Birleşmiş Milletlere üye kabul edilmesinde çekimser oy veren sistemi sorguluyor idi. 1 Mart 2003'te ise kendileri "Beyler Türkiye'nin menfaatidir" diye Amerika'nın bir İslam ülkesine saldırısında nasıl olacaksa Türkiye'nin menfaati olduğunu söylüyorlardı, o menfaat ortaya çıktı; yüz binlerce Iraklı mülteci, parçalanmış bir Irak ve onun devamı olan parçalanmış bir Orta Doğu.
1 Mart tezkeresine canla başla savunanların kredisi o gün bitmesi lazımdı. Bugün ise bu kredi bitmese de iktidara tartışmasız gelecek bir güce sahip değil. Görmediğimiz bir güç bir irade ülkeyi yönetiyor. Millet ise öfkesine sahnede görülene yöneltiyor, zayıflayınca yeni yeni güçler piyasaya sürüyorlar , millet olarak kaybediyoruz. Şu anda kaybetmiş bulunmaktayız. Türkiye'nin trilyonlarca dış borcu var, onu kullanan bizim nesil ödemeyecek. Bizden sonraki nesiller ödeyecek. Yazık günah değil mi?
Bir güç var başka bir güç milleti şekillendiren yönlendiren biçimlendiren bir güç. Bizlere sadece demokrasi oyununda seyirci olma görevi veriliyor. Biz de noter gibi genel başkanlarının keyiflerine geldikleri gibi hazırladıkları listelere oy vermek düşüyor.
Görünmeyen güç şimdi başka alternatifler önümüze sürüyor. Bu konuda köşesinde aktif siyaset yapamayan biri olarak arkadaşlarımla hasbihal etmek istiyorum ekonomik krizler pahalılık işsizlik birinci temel sorun değildir, birinci temel sorun adalettir. Adalet ise her şeye hak ettiği değer vermektir. Herkesin hak ettiğini elde etmesidir, ehliyettir liyakattır. 2002 yılında AK Parti'ye sadece millet kredi vermedi.Talih de önlerine büyük bir fırsat açmıştı. Gölcük, Adapazarı depremi, bunlar için bir işaret taşı olmalıydı ve iktidarlarının henüz ilk aylarında Bingöl depremi daha sonra 2010 yılında Elazığ köylerinde meydana gelen deprem bunlar için bir uyarıcı olmalıydı. Hayır bunlardan hiçbiri olmadı. Hayatta hiç sermayesi olmayan hiçbir bilgisi olmayan hiçbir kültürü olmayan bir berber dükkanını açan bir insanda çıraklık, kalfalık, ustalık belgesi istenip daha sonra izin verilirken Her önüne gelene müteahhitlik yapma izin ve ruhsatı verildi, şehirlerin şekli çehresi değişti. İstanbul 20 milyonluk nüfusuyla bir tımarhaneye döndü. 20 milyonlara fırlatıldı köyler boşaltıldı, kendinden önceki 28 Şubat döneminde kapatılan köy okulları açılmadı. Endüstri ve Meslek Liselerinin orta kısımları açılmadı, yersiz gereksiz, hayatta kullanılmayan kültür dersler azaltılıp mesleki dersler çoğaltılmadı.
Bizim siyasi tercihimiz ne olmalı? adaleti önceleyen insanlara mutlaka oy vermek gerekiyor, adaleti seslendirmeyene ister muhalefet adayı ister iktidar adayı olsun kesinlikle oy verilmemelidir, çünkü onun yaptığı her türlü adaletsizliği ve adaletsizliğe verdiği her desteğin vebali vardır günahı vardır.
Bir insanın devlet kesesinden vadeden hiçbir vaat'a kulak asmamalıdır, zaten bu popülist yaklaşımlar bizi yok ediyor, ülkemizi çıkmaza sürüklüyor, şehirlerimizi tahrip ediyor, devlet kadrolarını şişirdikçe şişiriyor. Milletimizin geleceğini, milletimizin bekasını tehilkeye düşürüyor.
Şehirleri yok eden bunlardır ülkemizi yaşanmaz haline getiren bu devlet kesesinden yapılan savurganlıklardır. Gelecek nesillerin nimetini kesip bizim sefahat içinde yaşadığımız borç para ile sürdürdüğümüz imkanları borcunu gelecek nesillere ödeten bu kafadır.
Adaleti öncelemeliyiz. Hiçbir vatandaşımız ülkesinden küserek çekip yabancı ellere gitmemelidir. Yabancıların kaptıkları, bu milletin yetiştirdiği en seçkin beyinleridir. İngiltere'nin, Almanya'nın Amerika'nın başka ülkelerde vatanları aleyhinde çalışan insanlar var mı ki Türkiye'nin olsun. Veya bu ülkeler kendi ülkesinde düşman kitleler ihanette suçladığı kitleler meydana getiriyor mu ki biz de getirelim, bu yol yanlıştır, suç işleyen varsa mahkemeler vardır, hiçbir siyasi görüş grup hiçbir kimseyi ihanetle hainlikle suçlama hakkına sahip olmamalıdır. Türkiye bu yolda enerjisini tüketmemelidir.
Sultan Abdülhamit'in yurt dışında kaçıp siyasi mücadele başlatan jön Türkleri ikna edip getirdiği gibi Türkiye'de böyle bir politika takip etmelidir. Bu ülkenin evlatlarına yurt dışına çıkmışlarsa hangi nedenle olursa olsun onların hepsine yurda dön çağrısı yapmalıyız . Doktor olup mühendis olup Amerika'nın Avrupa'nın başka ülkelerin en iyi kurumlarında çalışan gençlerimizin sadece para için oraya gittiklerine kabul etmiyoruz onlar daha hür kendilerini daha çok geliştiren kendilerini yeteneklerine bilgisine ehliyetine değer verildikleri için oradalar , onların geri dönüşleri sağlanmalı. Onların yurda dönüşünde kendilerinden daha zeki ve bilgili ehliyetli liyakatli amirlerin yöneticilerin yanında çalışmalıdır. Onların ehliyetini liyakatini takdir edenlerin ve buna saygı duyanlar olursa onlar bu ülkede kalır