Cemil Çiçeğin bir gazeteciye verdiği röportajı ile ilk defa, Ankara siyasi kulislerinde dönen oyunların  pis kokular yayılmaya başladı.

Milletin gözünde değer kaybeden ve iktidar şansı 50+1 barajından dolayı gittikçe azalan her iki ittifak cephesinin de, MHP hariç  yeni arayışlar içine girdiği anlaşılıyor.
Millet İttifakı  Cumhurbaşkanlığı seçiminde kamuoyu yoklamalarında yüzde  60’ları bulacağı kesin adaylar ortada iken sadece bir Türk Milliyetçisini “Başkan” yapmamak için  saçma sapan gerekçeler üretiyor.
AK PARTİ zaten artık MHP ile ittifakı devam ettirse bile yüzde 40’lar  civarında kalacağını biliyor.
Siyasal İslam cephesi MHP’den ciddi rahatsız. Eski tüfek Selamet, Refah takımının  her zaman sosyalistleri ve bölücüleri, milliyetçilere tercih ettiği bilinen ve çok kere de yaşanan bir gerçek.
Her iki ittifakta milletimiz nezdinde yükselen “milliyetçilik” rüzgarından nasıl kurtuluruz ve siyasi saltanatımızı nasıl sürdürürüz hesabında.
Kulisler, CHP ve AKP’nin yeni bir parlementer sisteme  nasıl geçeriz ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda barajı yüzde 40+1’e nasıl indiririz, gizli görüşmeleri ile meşgul. CHP ile AKP toplam 400 milletvekili ile anayasa değişikliği dahil her siyasi kararı millete rağmen alma sayısal gücüne sahip.
Boşuna değil demek ki Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” adımı ile AKP tabanına şirin görünme hesapları.

Türkiye’de sermaye, bürokrasi ve siyasi oligarşik parti yapıları panikte.
İlk defa Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi ile güçlerini kaptırma tehlikesi ile karşı karşıyalar. Çünkü mevcut ittifaklar, cumhurbaşkanlığı adaylığı için adı geçen ve açık ara önde giden  bir Milliyetçinin  başkan seçilmesini görünen o ki asla istemiyorlar.

Türkiye’nin yeni yönetim sisteminde hesaplarını bozan bir açık olduğunu gördüler.

Evet, dünü hatırlayalım. Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemine geçen anayasa oylamasına bu satırları yazan ben dahil bir çok ülküdaşımız karşı olduk ve “hayır” kampanyası yönünde çalıştık. 
O gün bizim itirazımız “Başkanlıkla” yönetim sistemine karşı olmak değil, mevcut haliyle oylanacak sistemin “tek adam” diktatörlüğüne sebeb olacak bir yapıda kurulmasına idi.
Başkanlık sistemini MHP ve Ülkücüler olarak 50 yıl önceden de isteyen bir siyasi gelenekten geliyorduk. Doksanlı yılların başında Rahmetli Türkeşin sadece konjüktür gereği o günün şartları içinde  doğru olamayacağına dair bazı demeçleri olmuştur. Bu demeçleri o gün için taktik olarak söylenmiş sözlerdir. O zamanın şartları ile sınırlıdır. Türkeş ve Türk Milliyetçileri stratejik olarak her zaman “BAŞKANLIK” sisteminden yana olmuşlardır.
Bizim de rahatsız olduğumuz ve “hayır”kampanyasını desteklememize sebeb, sistemin adı değil uygulama biçiminde “yasama”, “yürütme” ve “yargı” bağımsızlığını bozan, denge-denetim mekanizmalarının olmaması idi. Nitekim uygulamalarda da bu durum ortaya çıktı ve milletimiz nezdinde de çok ciddi rahatsızlıklara ve tepkilere sebeb  oldu.

Şimdi başkanlık sistemine geçerken işaret ettiğimiz yanlış ve diktatörlüğe sebeb olacağını söylediğimiz hususlar öne sürülerek, başkanlık sisteminin “denge-denetim” mekanizmalarının kurulması, parlementonun yetkilerinin çoğaltılması ve yargının bağımsızlığı için adım atılması gerekirken bu yapılmak istenmiyor. Sistemin uygulanma biçimindeki yanlışlıklar değil, sistemin kendisi hedef alınarak, kendilerinin varlığını ve gücünü koruyacak, alabilecekleri oy oranına göre yeni barajlar ve yeni bir sistem üzerinde anlaşma yolu arıyorlar.
Niçin?
Çünkü 50+1 alma şansı olan tek ideolojik ve fikri akım kaldı ve o da Türk Milliyetçiliği.
Kamuoyu yoklamaları bu gerçeği bütün çıplaklığı ile orataya koyuyor.
İktidar ve Muhalefet (MHP) hariç emperyal bekçiliğine devam etmek ve  kendi parti yönetim güçlerini kaybetmemek için çok çirkin bir oyunun hesabı içindeler.
Temel Karamollaoğlu’nun 2,5 saat Sn. Erdoğan’la görüşmesi, Cemil Çiçeğin 50+1 bir tuzaktır demesi, Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” senaryosu, Demirtaş’ın cezaevinden verdiği yumuşak helalleşme destekleri, yeni çözüm süreci tartışmaları ve kulislere yansıyan gizli görüşmeler !…
MHP ile birlikteliğe baştan beri karşı olan ve Erdoğan’ın yanından yavaş yavaş ayrılan siyasi islamcı ideolojik çekirdek, ABD ve AB ile ilişkilerini yeniden düzeltmek istiyor. Bunun için de  Sn.Erdoğana işaret ettikleri, tavsiye ettikler  yol ise, CHP ile birlikte sistemi, “onların” istediği şekilde değiştirmek ve kendilerini sistem içinde tutarak korumaya aldırmak.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olması halinde açık ara en az yüzde altmış ile seçileceği  kamuoyu anketlerinde öne çıkan isim Mansur Yavaş.
Millet İttifakının Mansur Yavaş’ı aday göstermesi halinde bugünden seçimi kazanacağı ortada iken ayak sürümesi ve 50+1  barajından kurtulma planlarının hedefi daha işin başından belli değil mi? 
Ülke yönetiminde  “parlementer sisteme geçme” bahanesi ile yine ABD, AB işbirlikçiliğine ve  dolayısı ile vesayet altına girilmesine razı olmanın ve bunu istemenin tek bir sebebi vardır: O da kendi siyasi ikballerini, zenginliklerini ve siyasi yaptırım güçlerini koruyarak,  kendilerini “Adalet” diye haykıran halkın hışmından kurtarmak ve korumaktır.
Bu palanı yapanların, Kurtuluş Harbine karşı olan ve İngiliz, Amerikan mandası isteyen son Osmanlı Meclisindeki vekillerin satılmışlığından hiç bir farkı yoktur.
Göreceksiniz böyle bir yola girdiklerinde onlara, dün olduğu gibi bugün de   cevap verecek olanlar, Atatürk’ün izinden giden ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinden güç alan Türk Milliyetçileri ve onların etrafında kenetlenen  vatansever halkımız olacaktır. 

Bu sözde parlementer sisteme dönme çuvalına, böyle bir  ihanetin mızrağı sığmaz !..

CHP ve AKP işbirliği ile Meclis çoğunluğuna güvenerek yapılacak Anayasa değişikliği belki şeklen hukuka uygun olabilir. Fakat “Halk Oylamasına” sunulmadan yapılacak bir yönetim değişikliği asla kamu vicdanında meşrûiyet kazanmayacaktır.

Herkes bilecektir ki “iktidarı kaybetme” paniğine giren AK Parti ile Türk Milliyetçisi bir adayı göstermediği takdirde 50+1 oy’a ulaşamayacağını ve asla seçimi kazanamayacağını gören CHP, kirli bir işbirliğine girme hazırlığındalar.
Sadece kendi siyasi ikballerini korumak ve bir Türk Milliyetçisinin “devletin başına” geçmesini önlemek  için !

Bu tabloda ABD, AB, CHP,AKP, HDP (PKK, PYD),FETÖ, Siyasal islamın “artık” Partileri bir safta birleşmiş olacaklardır. 
İYİ Partiyi bu safta yazmamamın, sebebi eğer böyle bir hata yaparlarsa zaten  parçalanacaklarını  ve parti kimliğini kaybedeceğini bildiklerini sandığım içindir.
Bu safta toplanacak olanların, farklı gayeleri var gibi gözüksede tek hedefleri  bellidir:  “Türkiye ya bizim olacak ya da olmuyorsa ne olursa olsun !..” 
Böyle bir cephe Allah korusun kurulursa; Kafkasya’dan, Libya’ya; Irak’tan, Suriye’ye ve Ege’den, Kıbrıs’a kadar eli tetikte olan Mehmetçiğin arkası boşalır. Türkiye içinde ve dışında planlanan ve yapılan PKK, PYD, FETÖ mücadelesinin dosyaları masadan kalkar.
Böylece bir türlü “siyasi ayağına” operasyon yapılmayan FETÖ ve ayrılıkçı terörün siyasal gücü istedikleri ve bekledikleri güne kavuşmuş ve yeni bir fırsatı yakalamış olurlar.

Tabi bu duruma “ne olursa olsun” demiyecek olanların ne yapacaklarını da düşünmek lazım.

Bazı arkadaşların “parlementer sisteme”  iyileştirmeler yapılarak dönme taraftarı olduğunu biliyorum. Bu ayrı bir konu. Bu konuyu tartışabiliriz. 
Fakat benim dikkat çekmek istediğim husus, oligarşik siyasi yapıların hazırlığının, yeni bir sisteme geçme adı altında  kirli ve sadece kendi siyasi ikballeri için bir arayışa girme çabalarına işaret etmektir.

İnşallah “demokrasi” adına “demokrasimizi” feda etmeden, “demokratik” bir yol ile, kararan siyasi ufkumuzu aydınlatacak feraseti milletimize Allah nasip edecektir.

Hakkı Şafak Ses