Dolgu hacmi bakımından dünyanın en büyük altıncı, hidro elektrik santrali bakımından da beşinci olan Atatürk Barajının yapımına 1983 yılında başlandı. Baraj havzasında bulunan köylerin boşaltılmasına da 1986 yılında başlanan barajı1993 yılında üretime başladı. Bölgemizde 70 kadar köy ve mezranın tarım arazileri çok ucuz değerler üzerinden istimlak edildi ve o topraklardan ekmeğini çıkaran halkın eline biraz para verilip işsiz sıfatıyla uzak şehirlere yöneltildiler.
Kahta’da 90’lık yılların başında bu barajzadelerin şehre göçüyle arsalar ve evler pahalandı. Tipik barajzade önce arsa satın alarak ev inşa etti biraz parası kaldıysa onunla bir Renault Toros aldı, biraz daha para kaldıysa oğlunu evlendirdi ve böylece paralar son buldu.
Öbür taraftan çiftçilikten ve hayvancılıktan başka bir mesleği olmadığından bir iş bulup çalışamadı ve böylece şehirde sosyoekonomik zorluklar içerisinde ömrünün sonuna ulaştı.
Tabiî seksenli yılların politikacıları çok iyi vaatlerde bulunuyor önemli bir vizyonla kurak toprakların sulanacağını bölgenin refahını artacağını söyleyerek halkta beklenti hislerini yaratıyorlardı.
Keşke bu barajzadeler üzerinde sosyoekonomik araştırmalar, anketler yapılabilse ki öylece bu çıplak gerçeklik verilerle doğrulansa. Çünkü neredeyse kırk yıl olacak yoksul işsiz halk yığınları çoğaldı, bu işsiz ırgat topluluğun önemli bir kesimini barajzadeler oluşturmakta.
Köklerinden, doğdukları topraklardan, kültüründen kopmanın yüreğe bıraktığı acının ağırlığı, tarifi zor, başka bir şeye benzemiyordu.
İnsanlar bindikleri üstü açık kamyonlarla, bilmediği diyarlara giderken, son bir kez doğup büyüdüğü köye baktığında çocukluk anılarını, atalarının mezarlarını geride bırakmanın hüznüyle karışık, dünyanın acılar ve ayrılıklar beldesi olduğunu şimdilerde çok daha iyi anlıyorlar...
Bu baraj meselesi de yakın tarihimizin bir gerçeği olup konuyu yazarak mağdurları unutmayacağımızı kamuoyuna sunmak istedim.